Kaçımız sahip olduğumuz şeylerin farkındayız sizce? Bahsettiğim şey, elimizdekilerin kıymetini bilmek falan değil. Nelere sahip olduğumuzu net ve kesin bir şekilde biliyor muyuz? Hayatı gözlerimizi açarak mı yaşıyoruz yoksa yuvarlanıp gidiyor muyuz?
Çoğumuz aslında sahip olduğumuz şeylerin bilincinde olmadan yaşıyoruz, çünkü kendimizi onları görmeye açmıyoruz. Farkında olmadığımız için de, şükredecek çok şeyimiz varken olmayanlara hayıflanıp duruyoruz. Tıpkı aradığı hazinenin bahçesinde olduğunu yıllar sonra fark eden çiftçi gibi.
Hikayeyi bilirsiniz belki de. Bir çiftçi hazine aramak için yollara düşer, neredeyse tüm dünyayı dolaşır bu uğurda. Fakat bir türlü aradığı hazineyi bulamaz ve eli boş bir şekilde evine geri döner. Bu arada bahçesi iyice bakımsızlaşmıştır. En azından bildiği işi yapmak için bahçesindeki toprağı sürmeye başlar ve yıllardır başka yerlerde aradığı hazinenin aslında kendi bahçesinde olduğunu fark eder.
İşin doğrusu böyle hikayelere pek rağbet göstermezdim. “Adı üstünde hikaye işte, gerçek hayatta olmaz böyle şeyler” der, geçer giderdim. Fakat benim de resmen buna benzeyen bir hikayem var. Hayır, evin temelinden hazine çıkmadı ama evimle ilgili neredeyse o kadar kıymetli bir şeyi fark ettim. Hemen anlatıyorum…
Denizin üzerindeki yakamozlara bayılırım ben. Gündüz saati güneş ışınları vurur ve pırıl pırıl olur deniz. Ya da gece denize vuran ayışığı denizin belli bir bölgesini aydınlatır. En sevdiğim manzaradır. Buna 5-10 dk. bakmak bile beni dinlendirir. Ne zaman canım sıkılsa sahile inerim, bu manzaraya bakar ve enerjimi yükseltirim.
Bundan 3-4 yıl önce bir Bodrum tatilinde, akşamüzeri denizden dönerken böyle manzaralı bir yoldan dönüyoruz ve ben sürekli “Ayy, ne kadar güzel. Bayılıyorum bu görüntüye, böyle bir evim olsun” deyip duruyorum. Sonunda tatil bitti, Istanbul’a döndük.
Birkaç gün sonra salonda otururken gözüm camdan dışarıya takıldı ve büyük bir şaşkınlıkla denizin üzerine vuran yakamozları gördüm. Yıllardır o evde oturmama nasıl oldu da bunu fark etmemişim?
Oturduğumuz ev yüksek bir katta ve önümüzdeki binaların üzerinden denizi görebiliyoruz. Belli ki ben yıllarca gözümü hep binaların çatılarına dikmişim.
Ne zaman ki, bir niyet koydum ve kendimi isteğimin olma ihtimaline açtım, ancak ondan sonra sahip olduğum güzellikleri fark etmeye başladım.
Hepimizin hayatında o kadar güzel şey var ki. İsteklerimizin henüz gerçekleşmediğine odaklandıkça sahip olduğumuz güzellikleri gözden kaçırıyoruz. Aslında peşinden koştuğumuz şeylerin çoğuna sahibiz, tek yapmamız gereken kendimizi bunları görmeye açmak. “Açalım da, nasıl?” dediğinizi duyar gibiyim.
Oturup hayatınızda var olan her şeyi yazın. Ama öyle üstünkörü falan değil, gayet detaylıca. Eviniz varsa; en çok hangi yönlerini seviyorsunuz, en çok size ne keyif veriyor. İlişkiniz varsa; nasıl bir ilişkiniz var, hangi yönleri sizi mutlu ediyor, en çok neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz. Çocuklarınız varsa; onların en çok hangi yönlerini beğeniyorsunuz, onlarla hangi açıdan gurur duyuyorsunuz,…. gibi.
Upuzun ve detaylı listeler yapın. Güzel düşünceler benzer frekanstaki düşünceleri çekmeye başlayacak ve siz de zihninizi güzellikleri fark etme konusunda eğitmiş olacaksınız. Yapılacak tek şey düşünce alışkanlığınızı değiştirmekten ibaret. Biraz emek isteyen ve harcadığınız emeğin katbekat fazlasını size veren bir süreç.
Siz hayat hakkındaki düşüncelerinizi değiştirin, hayat da sizin hakkınızdaki düşüncelerini değiştirsin. Oldukça adil bir anlaşma…