Bir dönem en çok sorduğum soru buydu: “Ben bunu niye çektim?”
Öyle ya, çözmüştüm bu işi, öğrenmiştim her şeyi. Hatta piri olmuştum. Ama yine de hayatımda istemediğim şeyler oluyor ya da istediklerimi tam istediğim şekilde yaratamıyordum. Hayatımdaki her şeyi hayatıma ben davet ettiğime göre, nasıl olur da öyle bir şey davet etmiş olurdum?
Siz de bu soruyu soruyorsanız eğer, önce bir kendinizi tebrik edin. Çünkü artık hayatınızdaki her şeyi kendinizin yarattığınızın farkındasınız, yani kurban rolü oynamaktan çıkmış, hayatınızın kahramanı olduğunuzun farkına varmışsınız. Aslında güzel bir yol kat ettiğinizin göstergesi, yine de bu soru size çok da hizmet etmeyen bir soru.
Yaşadığımız deneyimleri aklımızdan geçen düşüncelerle hayatımıza çektiğimize göre, bu soruyu sorduğumuz her an odağımızı negatife çevirerek yaratımlarımızın yönünü de negatife çeviriyoruz. ‘Ben bunu niye çektim’ derken, aslında ‘Ben istediğim şeyi yaratmayı beceremedim’ diyoruz. Evren de buna karşılık aklımızdan geçen düşüncelere aynen yanıt veriyor ve biz kendimizi devamlı istemediğimiz durumlarda bulup duruyoruz.
Bunu ben de biliyordum ama her şeyin sebebini merak eden birisi olduğum için yine de ‘niye alakasız şeyleri çektiğimi’ merak ediyordum. Ta ki, Abraham-Hicks seminer notlarından birinde hepimizin birer frekans hesabı olduğunu öğrenene kadar.
Doğduğumuz günden beri yaşadığımız deneyimler karşısında birçok karar alıyoruz yani aklımızdan birçok düşünce geçiyor. Her düşünce de bir enerji yayıyor yani kendi frekansları var. Bazıları çok güçlü, bazılarıysa daha az güçlü. Tüm bu frekanslar, bizim frekans hesabımızda toplanıyor ve hayatımızdaki deneyimler bu enerjilerin ortak frekanslarıyla çekiliyorlar hayatımıza.
Bunu duyunca aklıma kokteyl benzetmesi geldi. Hani iki ölçü şu içecekten, bir ölçü diğer içecekten diye yapılan kokteyller. Şu anki hayatımızda da 4 ana unsur var bence.
- Sahip olduğumuz ve memnun olduğumuz şeyler
- Sahip olduğumuz ama memnun olmadığımız şeyler
- Şu an sahip olmadığımız ve olsa ne güzel olur dediğimiz şeyler
- Şu an sahip olmadığımız ama sakın olmasın dediğimiz yani olmasından korktuğumuz şeyler
Yarattığımız her şeyde bu dört öğeden biraz var. Bizim yapmamız gereken 1. ve 3. öğelere odaklanarak 2. ve 4. öğelerden odağımızı almak ki; hayat bize memnun olduklarımızdan ve olsa ne güzel olur dediklerimizden daha fazla versin. Zaten yapabileceğimiz en iyi şey de bu kendimiz için, çünkü şimdiye kadar aklımızdan geçen düşüncelerin hepsini analiz etmek mümkün değil ve acaba bunu niye çektim diye düşünürken de hep memnun olmadığımız tarafa çeviriyoruz başımızı.
İlk duyduğumda çok güldüğüm ve hoşuma giden bir söz duymuştum. “Hayat sana limon veriyorsa, limonata yapacaksın” Hayatımızda yaşadığımız her deneyim sadece yaptığımız yayının, frekansımızın bir göstergesi ve hepsi GEÇİCİ. Onları kalıcı yapansa bizim her gün aynı şeyi düşünmemiz.
Kendinize bir iyilik yapın ve her sabah “Bugün başıma ne gelirse gelsin, elimden gelenin en iyisini yapacağım” deyin. Nefret ettiğiniz bir işte çalışıyorsanız, işime bayılıyorum demeyin; kendinizi berbat hissediyorsanız, bugün muhteşem bir gün demeyin; borç içinde yüzüyorsanız, bolluk içindeyim demeyin; sadece elinizden geldiği kadar güzel bir şeyler bulun. Bilin ki; içinde bulunduğunuz durum GEÇİCİ, siz yarattınız ve daha iyisini yaratabilirsiniz. Siz sadece biraz daha iyi düşüncelere yoğunlaşın, gerisini çekim yasası halledecek.