Bizler bir toplum içinde yaşıyoruz. Dolayısıyla düşüncelerimiz üzerinde, etrafımızdaki kişilerin ve çevre şartlarının da bir payı var. Bu düşünceler bize hizmet eden düşünceler ise, bu durumu sorgulamıyor ve mutlu mesut hayatımıza devam ediyoruz. Zaten böyle de olması gerek, her şeyi sorgulamaya kalksak hayatı yaşayacak zamanımız kalmayacak.
Bununla beraber bize hizmet etmeyen düşüncelerle ilgili ‘yok annemden-babamdan gelmiş, yok arkadaşlarımdan etkilendim veya toplumsal kurallar sebebiyle şu anki hayatımı yaşıyorum’ diye kendimizi kurban rolüne soktuğumuz zamanlar oluyor. Tam bu noktada düşüncelerimizin farkına varıp onları sorgulamaya başlamak önemli. Ancak bu şekilde değişim yaratabiliyoruz hayatımızda.
Çünkü yaşadığımız her deneyimi sahip olduğumuz düşüncelerle ve o konuya bakış açımızla yorumluyoruz. Arkadaşlarımızın sözleri, ailemizdeki kişilerin yorumları veya başımıza gelen ve bizim aksilik olarak nitelendirdiğimiz durumlar; biz de bir seviyede aynı düşünceye sahip olduğumuz için etkiliyor bizleri. Düşünsenize; uzun saçlı olsaydınız ve de bundan çoook memnun olsaydınız, bir arkadaşınızın ‘insanların saçlarını uzatması çok aptalca, bakması çok zor’ yorumundan etkilenmezdiniz herhalde. ‘Amaaan, o ne anlar’ der ve güler geçerdiniz. Ancak sizin de aynı fikirde olmanız durumunda ‘aptalca bir şey mi yapıyorum acaba?’ düşüncesi gelirdi aklınıza.
İşte çoğu zaman çevremizdeki insanlara bu yüzden kızıyoruz, üzülüyoruz, onları suçluyoruz ve içimizde negatif duygular biriktiriyoruz. Halbuki onlar, bizim o konu ile ilgili düşüncelerimizi fark etmemizi sağlayan katalizatörler sadece. Hani ‘elçiye zeval olmaz’ derler ya, o hesap işte. Bizler aslında verdiği mesaja kızıp, elçiyi vurmaya kalkıyoruz:)
Geçenlerde kalabalık bir günde arabaya park yeri arıyorum. 1-2 sokak dolaştım ve dar bir yer buldum. Hemen geri geri arabayı yerleştirdim. Fakat devamlı kaldırıma çıkıyorum. 2 ileri, 3 geri; yine kaldırım. Toptan çıktım, en baştan park ediyorum ve yine kaldırım.
Bu arada çok iyi araba kullanırım ve dar yerlere park etmekte de üstüme yoktur. Bu konuyla ilgili böyle bir inancım var sonuçta. Mert’in taksi şoförü gibi araba kullandığımı söylemesi bu fikrimi değiştiremiyor. Hatta iyi araba kullandığıma o kadar inanıyorum ki; sevgili kocamın yorumlarını bile olumlu algılar ve ‘Istanbul’da ancak takşi şoförü gibi araba kullananlar rahat eder’ diye düşünürüm.
Neyse, baktım sürekli kaldırıma çıkıyorum ‘bir inip bakayım ne var’ dedim. Çünkü her yere park edebileceğime inanıyorum ve o açıyla kaldırıma çıkmam mümkün değil bence. Gerçekten de, kaldırıma falan çıkmıyormuşum. Çöp tenekesini rahat indirmek için yapılmış bir rampaya takılıyormuşum sadece:) Bunu görünce gülümsedim ve arabayı gayet güzel park ettim.
Eğer iyi park ettiğime inanmıyor olsaydım, muhtemelen sinirlenir, park etmemi bekleyen arabaların kornasına maruz kalır ve bunun üzerine daha da sinirlenir, hışımla başka bir park yeri arar, o sinirle bulamaz, randevuma geç kalır ve başlardım söylenmeye. Kalabalıkla başlar, Istanbul’da yaşanmazla bitirirdim konuyu. Sahil kasabasına yerleşmekten söz eder ve düşüncelerimi değiştirmediğim sürece benzer durumları orada da yaşayacağım aklıma gelmezdi bile.
Benzer bir inancınız olmadığı sürece, yaşadığınız hiçbir deneyimin veya duyduğunuz hiçbir sözün sizi üzmesi, öfkelendirmesi ve etkilemesi mümkün değil. Etkileniyorsanız, bilin ki içinizde bir şeyler gıdıklandığı için. Görmezden gelmeyin o hissi. Fark edin ve üzerinde çalışın. Düşünceleriniz değişmeye başlayınca davranışlarınız da ona göre şekillenmeye başlayacak.
Mesajı getiren elçiyi vurmayın. Ya da duygularınızı bastırmayın ve vurun ama sonra fark etmeye çalışın “Beni burada hangi düşüncem rahatsız etti?”
Bunu bulduktan sonra değiştirmek için üzerinde çalışmaya başlayabilirsiniz.
Hayatın getirdiği tüm mesajları fark ettiğiniz ve teşekkür ettiğiniz bir hafta yaşamanızı diliyorum…
Sevgiler