3 haftalık bir aradan sonra tekrar merhaba. Geçen haftaki nefes seminerimiz çok keyifli geçti, katılımcıların yüzlerindeki pırıltı görülmeye değerdi doğrusu. Kendi içinde yolculuğa çıkmaya karar veren herkesin uğraması gereken duraklardan bir tanesi, nefeslerinin farkındalığı. Kendilerine bu hediyeyi veren herkesi kutluyorum. Ve bu haftaki konumuza geçmek istiyorum…
Kendinizi her zaman mutlu hissediyor musunuz? Sizi bilmem ama ben her zaman mutlu hissetmiyorum kendimi. Bazı günler mutluyum, bazı günler daha az mutluyum, bazı günler de son derece mutsuzum. Herkesin her zaman mutlu olabileceğini de düşünmüyorum. Hani masalların sonundaki ‘sonsuza dek mutlu yaşadılar’ ifadesi var ya; bence tam bir şehir efsanesi:)
Şimdi, böyle bir girişin ardından bir miktar şaşırmış olmanız mümkün. Kişilerin mutluluğu üzerinde çalışan birisinden bu yorumlar duymak garip gelmiş olabilir ama lütfen biraz bekleyin, hemen anlatıyorum.
Bunun için öncelikle mutluluk kavramını tanımlamam gerekiyor. Daha önceki yazılarımdan birisinde bahsetmiştim, herkesin kendi zihin sözlüğü var ve her kavramı kendi verdiğimiz anlama göre değerlendiriyoruz diye.
Benim mutluluk tanımım da şöyle; duygu dalgalanmalarında dalganın yukarısında olma hali. Yani neşeli, eğlenen, etrafa gülerek bakan, içi kıpır kıpır ve coşkulu hissetme durumu. Dediğim gibi, ben her zaman böyle hissedemiyorum.
Yorgunsam eğlenmem mümkün değildir, karnım çok açsa etrafa gülerek bakamam, hastaysam hiç neşeli olmam, bana göre kötü(!) bir haber aldıysam içim kıpır kıpır etmez ve o dönem isteklerim gerçekleşmiyorsa kendimi coşkulu hissedemem. Sonuç olarak, yığınla mutlu olmadığım zaman var şu hayatta. Çünkü duygu durumumuz, hayatın içindeki olaylarla ve kendi bakış açımıza göre onları nasıl yorumladığımızla doğrudan alakalı.
Şimdi gelelim diğer kavrama, huzur. Benim için huzur, içten gelen bir dinginlik hali. Yani sakin, dengeli ve içinde olduğun duygu ve durumla barışık olma durumu. İçinde bir tutam kabul ediş, bir tutam da akışa teslimiyet mevcut. Bir tutam da güven ekledik mi, işlem tamam.
Ben kendi adıma her zaman, huzurlu olmayı mutlu olmaya tercih ediyorum. Bu, ikisi bir arada olamaz demek değil elbette, gayet de güzel olur. Zaten mutluyken çoğunlukla huzurluyuzdur da. Benim altını çizmek istediğim, mutlu olmadığım zamanlar bile huzurlu hissetmek mümkün. Bu tamamen içinde bulunduğunuz duruma ve duygularınıza hangi bakış açısıyla baktığınızla alakalı.
Yorgunsam eğlenmem mümkün değildir ama dinlenince bu durumun geçeceğini bildiğim için huzurlu olabilirim. Karnım çok açsa yüzümde güller açmaz ama minik bir şeyler atıştırınca geçeceğini bildiğim için huzurlu kalabilirim. Hastaysam neşeli değilimdir ama battaniyemle koltuğa uzanınca huzurlu hissedebilirim. Kötü(!) bir haber aldıysam oturur ağlarım ama eninde sonunda geçeceğini bildiğim için huzurlu kalabilirim. İsteklerim gerçekleşmiyorsa mutsuzumdur ama bu durumdan başka bir fırsat yaratabileceğimi düşündüğüm için huzurlu olabilirim.
Sonuç olarak, her ne oluyorsa olsun ve her ne kadar mutsuz olursam olayım, bir şekilde huzurlu kalmanın bir yolunu bulabilirim. Ve şundan eminim, siz de her zaman mutlu olamazsınız ama her zaman huzurlu kalmanın bir yolunu bulabilirsiniz.
Çünkü farkında olsanız da olmasınız da; hayatınız, siz tam da böyle olmasını istediğiniz için böyle ve istediğiniz an değiştirebilirsiniz. Olaylar değişir, insanlar değişir, şartlar değişir. Hayattaki her şey geçicidir, onları kalıcı yapan ise bizim düşüncelerimizdir. Bu, memnun olduğumuz şeyler için de geçerli memnun olmadıklarımız için de.
Hayatın şartları sebebiyle son derece mutsuzken bile içinizdeki huzura odaklanmanın bir yolunu bulup hayatınızı baştan sona değiştirmeniz mümkün. Ve sadece içinde olduğunuz durumla barışık olmanız yeterli.
Tüm bu düşüncelerinizin farkında olduğunuz, iç huzurunuzun tadını çıkardığınız ve ‘Bir tatlı huzur olmaya geldim Kalamış’tan’ şarkısını dilinizden düşürmediğiniz bir hafta diliyorum size.
Vee bu haftanın mottosu: İçinizdeki huzur, gerçek mutluluk budur:)