Koçlukta en çok çalışılan konulardan bir tanesi ilişkiler konusudur.
Bu konunun iki ayrı boyutu var:
1) İlişkisi olmayıp yeni bir ilişkiye yelken açmak isteyenler
2) Var olan ilişkilerini daha iyi bir alana taşımak isteyenler. Bunun içinde sadece eş/sevgili ilişkisi değil aynı zamanda diğer insanlarla kurduğumuz ilişkiler de var; aile, iş veya arkadaşlık
Ben bugün ilişkiler konusunun ikinci boyutundan bahsetmek istiyorum, daha doğrusu ilişkilerini düzeltmek isteyen kişilerin kendilerini en çok baltaladıkları noktadan.
Yeniçağın artan farkındalığı ile beraber kişisel gelişime ilgi çok arttı. Çoğu kişi kişisel gelişim ve koçlukla ilgili kitapları ve yayınları takip ediyor, kendini geliştirmek için emek harcıyor. Artık eskiye oranla çok daha fazla kaynak olduğu için bu konular hakkında bilgi edinmek çok daha kolay. Fakat hepimiz aldığımız bilgiyi kendi zihin filtrelerimize göre yorumluyoruz ve bazen de bir miktar yanlış yorumluyoruz bence.
En çok yanlış yorumlanan konuların başında da herkesi sevmeye çalışmak çabası var. Etraf sevgi pıtırcıkları ve pozitif çiçek-böcek yorumları ile dolmaya başladı. Bunların bir kısmı doğal bir şekilde içten gelerek yapılanlar. Zaten bunları hemen fark ediyorsunuz ve enerjimizi yükseltiyorlar.
Bir kısmı ise ‘herkesi ve her şeyi sevmem lazım, her daim pozitif olmam lazım’ tadındaki paylaşımlar. Buradaki niyeti de çok iyi anlıyorum. Dönüşüm yolculuğunda pozitif (!) alanlara odaklanmaya çalışırken, içimizde dönüp duran ve negatif (!) diye tanımladığımız sistemleri bastırmaya başlıyoruz.
Halbuki bir şeyi dönüştürmenin yolu önce onu olduğu gibi kabul etmekten geçiyor, sanki öyle değilmiş gibi bastırmaya çalışmaktan değil. İçten içe gıcık olduğunuz birini seviyor gibi yapmak sonrasında en ciddi patlamalara sebep oluyor.
Sevmiyorsan, sevmiyorsundur. Bu kadar basit. Hepimizin hayatta tercihleri ve seçimleri var. Her yemeği seviyor musunuz ya da her kıyafeti/rengi aynı ölçüde beğeniyor musunuz? Yoo… Ama bundan dolayı suçluluk duymuyorsunuz. Oysa birisini sevmediğiniz zaman ‘çok ayıp ettim’ diye kendinizi yargılıyorsunuz.
Öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Bizler fiziksel deneyimler yaşayan ruhsal varlıklarız ve varlık sebebimiz sevgiyi deneyimlemek olduğu için zaten Öz’ümüz herkesi seviyor. Tersi mümkün değil.
Fakat fiziksel deneyim seviyesinde yani zihin sözlüğümüzde (bkz. Zihin nasıl çalışır ve zihin sözlüğü yazıları) sevgi kelimesinin karşılığına kendimizce anlamlar yazıyoruz. En yaygın olanları şunlar:
Sevmek = onaylamak, beğenmek, ilişki içinde olmak, birlikte zaman geçirmek, sık sık görüşmek
Halbuki, bir insanın her huyunu onaylamadan onu sevmek mümkün. Bir insanın her davranışını beğenmeden, onunla birlikte zaman geçirmeden, her zaman görüşmek istemeden…
Genelde, ilişki içinde olmakla sevgiyi birbirine karıştırıyoruz. Bir kişinin hoşlanmadığınız tutumu sebebiyle onunla ilişki içinde olmamayı tercih eder ve aynı zamanda onu sevmeye devam edebilirsiniz. Çünkü koşulsuz sevgi denen gerçek sevgi; karşındakini yargılamadan olduğu gibi kabul etmek ve onun kendi potansiyelini ortaya çıkararak mutlu olmasını istemekten başka bir şey değil.
Ve Öz’ümüz herkesi bu şekilde seviyor.
Hayata ve insanlara her zaman bu şekilde bakabilmek mümkün mü? Bilmiyorum. Hayatın içinde diğer insanlarla birlikte yaşadığımız sürece her anımızı bu şekilde yaşamak çok mümkün olmuyor sanırım. Sonuçta hepimizin bir zihin mekanizması var ve hayatı ona göre yorumluyoruz. Fakat bu alanı arttırmak mümkün.
Hayatınızda koşulsuz sevgiyi daha fazla deneyimlemenin yolu kendinize herkesi sevmeye zorlamamaktan geçiyor. Kademe kademe geçebiliyorsunuz bu alana.
Hayatınızda sinir olduğunuz kişiler varsa; kendinize bu duyguyu yaşamaya izin verin, bol bol sinir olun. Bir yandan da bu duygunun tamamen sizinle alakalı olduğunu bilin ve eğer istiyorsanız üzerinde çalışmak için kendinize zaman tanıyın.
Koçluk yapmaya yeni başladığım dönemdi. Bir arkadaş toplantımızda arkadaşlardan bir tanesi genel olarak koçlukla ve benim koçluk yapmaya başlamamla ilgili alaycı ifadelerle kendi fikirlerini beyan etti. Nasıl sinir olduğumu anlatamam. Bir yandan belli etmemeye çalışıyordum ama bir yandan da kendimi küçük düşmüş hissediyordum.
O akşam eve döndüğümde çok üzgündüm ve toparlanmam 2-3 günümü aldı. Bunun benim düşüncelerimle alakalı olduğunu biliyordum. Çünkü o dönem kendime henüz çok güvenmiyordum ve ‘insanlar niye benimle çalışmak istesin ki’ diye düşünüyordum. Arkadaşım benim içimden kendime söylediğim şeyleri herkesin ortasında sesli olarak ifade etmişti.
Bütün bunları biliyor olmam ona kızgın olmama engel olmamıştı. Yok ÖZ’üm herkesi seviyormuş falan, o an bunların hepsi martaval geliyordu. Arkadaşı bir kaşık suda boğabilirdim ve onunla bir süre görüşmeme kararı aldım.
Gerçekten de uyguladım bu kararımı, yaklaşık 4-5 ay boyunca görüşmedim onunla ve bu sırada bu düşüncemi değiştirmek üzerine çalışmaya devam ettim. Zaman geçtikçe arkadaşıma olan kızgınlığım da geçmeye başladı ve onu bu düşüncemi fark etmemi sağlayan bir uyarı mekanizması olarak görmeye başladım. Bu sefer içimdeki kızgınlık yerini teşekküre ve koşulsuz sevgi hissine bırakmaya başladı.
4-5 ay sonra yine bir arkadaş grubuyla beraber görüştük o kişiyle. Yine benzer söylemler oldu ve ben bu sefer gerçekten hiç rahatsız olmamış şekilde ayrıldım oradan. Ne söylediği gerçekten önemli değildi çünkü ben artık onun söylediklerine inanmıyordum ve onu da öyle seviyordum. O her şeyle dalga geçmeyi seven birisiydi ve onun bu özelliğinin benimle direk bir alakası yoktu. O gün oradan ayrılırken arabaya keyifle bindiğimi hatırlıyorum.
İşin ilginç yanı, o görüşmemizden sonra arkadaşım destekleyici birisi haline dönüştü. O günden sonraki yorumları eleştiriden çok yapıcı yorumlar oldu ve Mert’in kitabı ilk çıktığında da en çok destek olan kişilerden birisiydi.
Biz değişince ve insanları olduğu gibi kabul edip, onlara oldukları kişiyi yaşamak için alan tanıyarak (ister pozitif ister negatif fark etmez) yargılamadan koşulsuzca sevince dünya değişiyor resmen.
Ve bunun birinci adımı daha önce de söylediğim gibi kendimize herkesi sevmeme iznini vermek ve duygularımızı doya doya yaşamak. Sonra da bunun üzerinde çalışmak için kendimize zaman tanımak. İstemiyorsanız da çalışmayın, bırakın öyle kalsın. Her şeyi değiştireceğiz diye bir kaide yok. Sadece her şeyin bizimle alakalı olduğunun farkında olmak bile yeterli.
Hayat tercihler üzerine kurulu. Doğru veya yanlış tercih diye bir şey yok. Kendi tercihlerimizin arkasında durmak koşulsuz sevgiyi deneyimlemek için ilk adımı atmak demek.