Bu hafta sorularla başlayalım. Kendinizi hayatın akışına bırakabilir misiniz? İsteklerinizin karşılandığına inanıyor musunuz? İşlerinizin genelde rast gittiğini düşünüyor musunuz? Bu sorulara yanıtınız evetse, hayata güveniyorsunuz demektir.
İşlerin istediğiniz gibi gitmesi için her şeyi kontrol etmeniz gerektiğini düşünüyorsanız, bir şeyleri ancak kendiniz yapınca içiniz rahat ediyorsa, kafanızın içinde sürekli neyin nasıl yapılacağına dair listeler uçuşup duruyorsa, hayata çok da güvenmiyor olabilirsiniz.
Elbette, dönem dönem her iki alanda da bulunabiliyor insan. Önemli olan ağırlıklı olarak hangisinde olduğunuz. Çünkü hayata güveniyorsanız hayat rahat ve kolaydır, güvenmiyorsanız zorlu ve yorucu.
Hayata güvenmek; içinde olduğunuz deneyimin, o an size hiç de öyle gözükmüyor olsa bile sizi isteğinize götürecek olduğunun bilincinde olmak demek. Bizler olayları doğal olarak sadece kendi bakış açımıza göre yorumlayabiliyoruz halbuki hayatın bakış açısı bizden çoook daha geniş.
Geçenlerde facebook’ta güzel bir hikayeye rastladım. Adamın biri gemi kazası sonucu ıssız bir adaya düşmüş ve her gün Allah’a onu oradan kurtarması için dua ediyormuş. Bakmış gelen giden yok, kendine bir kulübe yapmış ve karnını doyurmak için meyve toplamaya gitmiş. Döndüğünde kulübesinin yanmış olduğunu görmüş ve bu sefer de başlamış isyan etmeye ‘hem beni kurtarmıyorsun, hem de işleri zorlaştırıyorsun’ diye. Tam o sırada uzaktaki gemiyi ve kıyıya yanaşan kayığı farketmiş, yanan ateşin çıkardığı duman sayesinde onu bulan gemiyi.
Bu bilginin 10 yıl kadar önce farkında olsaydım; işten çıkarıldığımda hiç üzülmez, beni o dönem en çok istediğim şeye yani kendi işimin sahibi olmaya götüreceğinin bilincinde olarak o deneyimin tadını çıkarırdım. Hiçbir şey için geç değil tabi ki, en azından şimdi farkındayım. Bu sayede artık hayatı daha kolay olarak deneyimleyebiliyorum ve daha fazla keyif alıyorum. Nasılsa her şey olacağına varıyor, müdahale edince varış gecikiyor, akışa bırakınca daha hızlı ve keyifli bir yolculuk oluyor.
Fakat açık açık söyleyeyim, bu benim en zorlandığım konu oldu. Yıllarca kontrol manyağı olarak yaşadıktan sonra olayları ve insanları akışına bırakmam bayağı zamanımı aldı. Ve bunu birçok kişide de gözlemliyorum. O yüzden siz de kendinizi akışa bırakmakta zorlanıyorsanız, hiç kendinizi gereksiz yere yargılamayın, yalnız değilsiniz. Sadece biraz yorucu bir alanda olduğunuzun farkında olun, yeter.
Hayata güvenmek için bakış açınızı nasıl değiştireceğiniz tümüyle sizin daha önce hayatla ilgili aldığınız kararlarla alakalı. O yüzden kimseye tek bir formül öneremem çünkü herkesin zihninde işleyen mekanizma bambaşka. Ama eğer kendi yolculuğumdan biraz bahsedersem içinde sizin de faydalanabileceğiniz noktalar olabilir.
Hikayemi az çok biliyorsunuz. Kişisel gelişimle tanışmadan önce ‘hayatın zor’ olduğunu veistediğim sonuçları almak için de çabalamam gerektiğini düşünüyordum. Daha doğrusu benim istediğim sonucun ancak benim düşündüğüm yolla gerçekleşebileceğini zannettiğim için her şeyi ve iş pasladığım herkesi takip etmeye çalışıyordum.
Bu bakış açım tekstil yaptığım dönemde iyice belirginleşti. Tekstil hakkında hiç fikriniz var mı bilmiyorum ama kumaş içeri girip ürün haline gelene kadar hiç abartısız yüz kişinin emeği geçiyor o ürüne. Dolayısıyla ben de aynı şeyi 2-3 kere tekrarlayıp karşı tarafın beni iyice anladığından ve istediğim şekilde yapacağından emin olmaya çalışırdım. Çünkü ancak o şekilde işlerin düzgün yürüyeceğini düşünüyordum.
Tekstil yapanların genelde bir miktar çatlak (!) olduğu konuşulur sektörde hep. Nasıl olunmasın ki, bu kadar kontrol ve takip insanın sinir sistemini çökertiyor sonunda. Ben de yorulmuştum ama hayatın böyle olduğunu düşündüğüm için aynen devam ediyordum ve bir şekilde de işliyordu mekanizma. İşler iyi gidiyordu, dolayısıyla kontrol etmek işe yarıyor olmalıydı.
Bu inancım, babamın buralardan gitmesiyle yön değiştirdi. Son derece hazırlıksız olduğum bir durumdu, aptallaşmıştım ama ilgilenilmesi gereken şeyler birden artmıştı. Hepimiz için oldukça zor bir dönemdi ve işlediğini düşündüğüm mekanizma da kısa devre yapmaya başlamıştı. Hayatın artık kolay akmasını istiyordum ve kişisel gelişimle tanıştım.
Kendi üzerimde çalışırken hayata aslında hiç güvenmediğimi farkettim. Zaten hayatın zor olduğunu ve hep kontrolde olmanız gerektiğini düşünürken nasıl güvenebilirsiniz ki? Fakat babam hayattayken isteklerim bir şekilde gerçekleşiyordu, çünkü varlığı bana güven veriyordu. Sadece bana da değil, etrafındaki herkese aynı hissi verirdi. Çözüm odaklıydı ve hayatta nasıl yol alacağını bilirdi. Trapezin altındaki ağ gibiydi babam. Gereksiz müdahalede bulunmaz ama çuvallama durumunda orada olduğunu bilirdiniz.
Hayatı, trapez tepesinde olmak gibi riskli ve zorlu bir şeye benzeten birinin hayat yerine başka bir güven kaynağı araması son derece normal tabi. Sorun, o kaynak artık varolmadığında ortaya çıkıyor. Ailemdeki diğer kişiler gibi ben de bir süre sallandım ve etrafımda bana destek olan bir sürü insan olmasına rağmen artık hayat yolcuğunda sadece kendime güvenmeye karar verdim. Ne de olsa, hiç kimsenin ve hiçbir şeyin garantisi yoktu hayatta.
Çok matah bir şey yaptım diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Farkında mısınız ama hala hayatın kendisine güvendiğim falan yok. Benim için o dönem hayat hala zorlu ve ben de hala istediğim sonuçları almak için yaşadığım deneyimleri ‘oldurmak’ durumundayım. Zaten oldum olası ‘kafaya koyduğum şeyi mutlaka yaparım’ derdim. Şimdi isteklerimi ‘oldurmak’ için duble çalışmam gerekiyordu.
Bir süre de böyle gitti. Düşersem beni koruyacak babam artık olmadığı için öncekinden daha da dikkatli olmaya başladım. Yaşadığım deneyimlerin istediğim şekilde gitmesi için etrafımdaki kişileri ve olayları daha fazla kontrol etmeye çalıştım. Ama tabi ne kadar fazla kontrol etmeye çalışırsanız, o kadar kontrol edemiyorsunuz hayatı ve insanları. Bu da bir zaman sonra fazla yük yaratıyor insanda.
Bunun üzerinde bayağı uzun bir süre çalışmam gerekti ve nefes çalışmaları da bana oldukça yardımcı oldu bu konuda. Kontrolü % 100 bıraktım mı? Bilmiyorum? Daha doğrusu, % 100 bırakmak gerekir mi? Onu da bilmiyorum. Ne kadarını bırakmak üzerinizdeki yükü hafifletiyorsa, sizin için uygun olan o işte.
İsteklerinizi gerçekleştirmenin yolu huzurlu ve dingin olmaktan geçiyor, bu da ancak olanı olduğu gibi kabul edip kendini hayatın akışına bırakmakla mümkün. Buna tüm kalbimle inanıyorum. Fakat burada gözden kaçan bir şey var bence. Bugüne kadar hayatı kontrol ederek isteklerini gerçekleştiren birinin kendini akışa bırakması ilk etapta pek de mümkün değil. Bunun üzerinde çalışmak gerekiyor ve ilk adım da hayatın kendisine güvenmek.
Zaten güven duymadığımız için kontrol etmeye çalışıyoruz, güven duysak niye ve neyi kontrol edelim ki?
Kendinizi hayatın akışına teslim etmeyi öğrenmek istiyorsanız, önce hayata güvenmekle başlayın işe. Her ne olursa olsun, siz her ne kadar o anda bunu farkedemesiniz bile hayatın sizi tam da istediğiniz yere götüreceğine olan inancınız üzerinde çalışın. Ve hep minik minik ilerleyin, her şey bir süreç.
Benim de kendimi hayatın akışına bırakmaya başlamam ancak hayatın kendisine güvenmeyi öğrendikten sonra gerçekleşti. O yüzden bence ilk adım bu.
Hayat aslında son derece rahat ve güvenli. Onu karmaşık ve riskli hale getiren ise bizim bakış açımız.
Bakış açınızı değiştirmeye ve hayata güvenmeye ne dersiniz?
merhaba ,
Ben de bir süredir hayatla çekişiyorum galiba.. Kontrolcülüğümü biliyorum ve dozunu azaltmak için çalışıyorum ancak hayata güvenmediğimi yakın zamanda anladım ve şimdi yazınız bana ışık tuttu, teşekkür ederim.
Merhaba,
Tam da kendini hayatın akışına bırakmak konusuyla ilgileniyordum, yazınız bana yalnız olmadığımı gösterdi.
Çok teşekkür ederim bu yazı için size.
Ayrıca başınız sağ olsun.