Hepimiz hayatın içinde bir çok farklı deneyim yaşıyoruz. Deneyimlerimiz farklı olsa bile hissettiğimiz duygular aynı çünkü her kim olursak olalım, hangi işi yapıyorsak yapalım veya neye sahip olursak olalım istisnasız hepimiz aynı duygu skalasına tabiyiz.
Ben, bu duygu tablosunu Abraham-Hicks’in öğretilerinde görmüştüm ve buraya onlara teşekkürlerimle birlikte birebir kopyalıyorum. Mutlaka farklı yerlerde buna benzer tablolar vardır. Ayrıca duyguların isimleri de çok önemli değil, çünkü herkesin yüklediği anlamlar farklı olabiliyor. Hatta o yüzden kendiniz için size daha ‘doğru’ gelen bir tablo bile yaratabilirsiniz. Önemli olan, yaptığımız her şeyi hep daha iyi hissetmek için yapıyor olduğumuzun bilincinde olmak yani skalada bir üst basamağa çıkmak için.
- Neşe/Bilmek/İçsel Güç/Özgürlük/Sevgi/Aşk/Takdir
- Tutku
- Coşku/İsteklilik/Mutluluk
- Pozitif beklenti/İnanç
- İyimserlik
- Umut
- Memnuniyet
- Can sıkıntısı
- Kötümserlik
- Hüsran/Kızgınlık/Sabırsızlık
- Baskı altında hissetme/Bunalma
- Hayal kırıklığı
- Şüphe
- Endişe
- Suçlama
- Cesaretsizlik
- Öfke
- İntikam
- Nefret/Hiddet
- Kıskançlık
- Emniyetsizlik/Suçluluk/Değersizlik
- Korku/Üzüntü/Depresyon/Umutsuzluk/Güçsüzlük
Duygularla ilgili daha önce de sık sık söylediğim şeyi burada tekrarlamak istiyorum. Hoşunuza gitmeyen bir duygunun değişmesini istiyorsanız, önce onu farkedip yaşamaya izin vermeniz gerekiyor. Döngüsünü tamamlayan duygu zaten bir zaman sonra bir üst basamağa doğru dönüşmeye başlıyor.
Burada bir parantez açmak istiyorum. Eğer siz kendinize o negatif duyguyu hissetmeye izin vermenize rağmen duygu dönüşmüyorsa, bilin ki bu durumdan belki farkında bile olmadığınız ikincil bir kazancınız var ve önce onu farkedip onun üzerinde çalışmanız gerekiyor. Bu ikincil kazanç, muhtemelen isteğinizle çelişkili olan başka bir inancınız sebebiyledir. Sağlıklı olmak isterken, ilgi çekmek için hep bir yerlerinizin ağrıması veya zayıflamak isterken kiloluyken kendinizi daha güvende hissetmeniz gibi. Değişim için ikincil kazancınızın farkında olmalı ve bu kazancı kaybetmeyi göze almalısınız. Fakat bu artık ayrı bir konu, o yüzden yukarıda açtığım parantezi burada kapatıyorum.
Duygularımız her zaman adım adım değişir, bunu biliyorsunuz zaten artık. Bir gün depresyondayken ertesi gün kalkıp hayatı takdir eder bir duruma gelmeniz pek olası değil. O yüzden, o an hangi duyguyu deneyimliyorsanız daha iyi bir duyguyu hedeflemeniz yeterli.
Diyelim, bir konu sebebiyle kendinizi çok güçsüz ve üzüntülü hissediyorsunuz. Kendinize bu duyguyu hissetmeye izin verdikten sonra gidebileceğiniz en olası yer sizin istediğiniz şeyi sahip olanları kıskanmaktır, daha sonra da onlara hiddetlenmek ve belki de haksız kazançla elde ettiklerini düşünerek onları suçlamak. Bir süre sonra kendinizle ilgili şüpheleriniz olabilir, baskı altında hisseder ve sabırsızlanmaya başlarsınız. Sonra birden durumunuzu kabullenir ve halinizden memnun olursunuz. Bunu ufacık umutlar takip eder ve pozitif beklentiniz artar. Kendinizi daha tutkulu hissedersiniz ve hayatı takdir etmeye başlarsınız. Sonra başka bir konu ile ilgili yeniden güçsüz ve üzüntülü hissetmeniz olasıdır.
Böyle uzun uzun yazınca çok uzun zaman alacakmış gibi düşünmeyin lütfen. Bazen 5 dakikada bile geçebilirsiniz bu süreci, bazen de 5 günde. Bazı konuların 5 yıl aldığı da olur tabi ki. Tamamen o konuyla ilgili hangi alanda olduğunuzda alakalıdır. Bir de, şunun farkında olmak:
- Kıskançlık hissetmek güçsüz ve üzüntülü hissetmeyi bırakmanızı sağlar,
- Birilerine öfkelenmek ve onları suçlamak kıskanmayı bırakmanızı,
- Şüphe duymak suçlamayı bırakmanızı,
- Sabırsızlanmak da şüphe duymayı.
O an hangi duyguyu hissediyorsanız o duyguyu hissetmeye kendinize izin vermek skalada bir üst basamağa çıkmanızı sağlar ve yapabileceğiniz en iyi şeydir.
Oysa biz ne yapıyoruz? Birilerine öfkelendik diye kendimize kızıp öfkemizi bastırıp hoop güçsüzlük hissine geri dönüyoruz ya da şüphelerimiz varken bunları bir ön uyarı mekanizması olarak görmek yerine ‘ben de beceriksizin tekiyim’ deyip hiddetlenmeye başlıyoruz. Halbuki bu duyguların hepsi son derece doğal ve hatta gerekli. Zaten öyle olmasalardı bu duygular varolmazlardı. Varoluşun içinde bir defo olamayacağına göre, var bunun bir hikmeti.
Önemli olan hangi duygunun içinde ne kadar süre kaldığınız ve ağırlıklı olarak duygu skalasının üst tarafındaki duyguları mı yoksa alt tarafındaki duyguları mı deneyimlemeyi seçtiğiniz.
Kendinizi ağırlıklı olarak umutlu, keyifli, tutku ve sevgi dolu hissediyorsanız kırk yılda bir öfkelenmişsiniz ya da bunalmış ve ağlama krizine girmişsiniz, kaç yazar. Doya doya yaşayın, gitsin. Ama genelde keyifsizseniz ve arada bir kendinizi neşeli hissediyorsanız, o zaman bunun üzerinde çalışmanızı önerebilirim.
Lütfen kendinize şu soruları sorun:
- Ben kendime duygularımı hissetmeye izin veriyor muyum?
- Ben duygu skalasında genelde hangi aralıktaki duyguları deneyimliyorum?
- Eğer ağırlıklı alt sıralardaki duyguları deneyimliyorsanız, benim bundan ne kazancım var ve bunu bırakmaya hazır mıyım?
Haftaya yine bir eğitim için şehirdışında olacağım. O yüzden iki hafta sonra görüşmek üzere…