Daha Azını Yapmak

0
1785
do less
do less

Küçüklüğümüzden beri çoğumuz şu sözlerle büyütüldük: “Yapabileceğinin en iyisini yap, kendini zorla, daha iyi ol, daha fazlasını yapabilirsin”

Bu, bir açıdan bakıldığında çok güzel bir yaklaşım. Hepimiz zannettiğimizden çok daha fazlasını gerçekleştirecek potansiyele sahibiz ve yapabileceklerimizin bir sınırı yok aslında. Bazı durumlarda kendimizi biraz daha zorlamak değişimi başlatmak için gerekli bir unsurken, bazen de kendi içimizde direnç yaratmaya sebep oluyor.

Çünkü isteklerimizin peşinden giderken hem yıpratıcı hem de hiçbir işe yaramayan bir çabaya giriyoruz. Çaba kelimesini duyduğum zaman, gözümün önünde çamura saplanmış ve oradan kurtulmak için sürekli patinaj yapan bir araba resmi canlanıyor. Ya da “çabalıyorum, çabalıyorum ama olmuyor” diyen bir ses yankılanıyor kulaklarımda.

İsteklerimiz için emek harcamak ise bambaşka bir alan. Emek kelimesi, sürekliliği ve akılcı adımları barındırıyor içinde. Tıpkı çamura saplanan tekerleğin altına bir tahta parçası koyarak oradan rahatça çıkmasını sağlamak gibi. Daha az efor ve akılcı bir hareketle daha fazla sonuç.

Kendimizi geliştirmek ve dönüştürmek için emek harcanması gerektiğine inanıyorum, bir yol haritası çizmenin ve bu yolda kararlı ve sürekli bir şekilde yürümenin önemli olduğunu düşünüyorum. Çoğu kişinin vazgeçtiği nokta tam da burası işte. Yeni başlangıçlar yapılıyor fakat bir süre sonra devam edilmiyor. Bunun sebebinin keyifli bir şekilde emek harcamak yerine, yıpratıcı bir şekilde çabalamaya başlamak olduğunu gördüm.

Bu benim kendimde de sık sık düştüğüm bir tuzak aslında. Yeni bir başlangıç yaptıktan sonra sonucu hızlandırmak için hemen daha fazlasını yapmak için çabalamaya başlıyorum. Bir zaman sonra işin tadı tuzu kaçmaya başlıyor tabi. Yola devam ediyorum ama sonunda gereksiz yere yıpranmış oluyorum.

Geçenlerde okuduğum bir kitapta bunun çok akılcı bir çözümü olduğunu gördüm: Yapabileceğinden daha azını yapmak. Kanadalı bir eğitmen olan Raymond Aaron normalde yapabileceğinizden daha azını hedeflemenizi öneriyor.

Ben de bu yöntemin kendi yarattığımız direnci ortadan kaldırmak adına çok etkili olduğunu düşünüyorum. Aynı zamanda yapacaklarınızı zorlanmadan keyifle yaptığınız için süreklilik konusunda da sıkıntı yaşamıyorsunuz.

Spor yapmak istiyorsunuz diyelim. Kendinize bir plan çıkarıyorsunuz; her gün şu kadar süre çalışırım, şu hareketleri yaparım, vs.. gibi. Planınızın yarısını hedefleyin ve hedefinizi gerçekleştirmiş olmanın huzuruyla(bu kısım çok önemli işte) kalan sürede keyif alacağınız başka bir şey yapın. (Oturup koca bir hamburger ve patates kızartması yemenizi önermiyorum tabi ki )

Yaptıklarınızın sonuç vermesi için, sonrasında içiniz rahat bir şekilde ‘ben üzerime düşeni yaptım, gerisi hayatın akışına havale’ diyebilmeniz önemli. Kendiniz için uzun bir yapılacaklar listesi çıkardığınızda bunu söylemek biraz zorlaşıyor doğrusu. Üstelik planınızı sürdüremediğinizde de kendinize kızmaya ve eleştirmeye başlıyorsunuz ki; bu da iyice stres yaratıyor.

daha azını yapmak
daha azını yapmak

Bunu ben kendimde şu şekilde uyguladım. Bazı günleri evde çalışmaya ayırıyorum, arka planda halledilmesi gerekenleri yapıyorum, yazı yazıyorum, bazı şeyleri bilgisayara geçiriyorum, vs… Bunları da genelde kızların okulda olduğu saatler yapmayı sevdiğim için kendimce bir program hazırlıyorum. Duru okula erken gidiyor, öğlene doğru da Ada okuluna gidiyor ve ben de başlıyor bir stres.  “Kızlar gelip evde hareket başlayana kadar 4,5 saat zamanım var. Bu süreyi maksimum verimli kullanmalıyım ve planladığım her şeyi bitirmeliyim”

Kendime çıkardığım listedeki işler kafamı kaldırmadan 4,5 saat çalışsam ancak biter. Hal böyle olunca en ufacık bir bölünme bende stres yaratıyor. Kapı çaldı, telefon çaldı, canım kahve istedi, yeni mail geldi… hepsi stres ve suçluluk sebebi. Başlıyorum kendimi zorlamaya. Belki bitiriyorum ama ben de bitiyorum stresten.

Raymond Aaron’un bu önerisini uygulamaya karar verdikten sonra şöyle yapmaya başladım. Yapmayı planladıklarımı yine listeliyorum ve yine 4,5 saat zamanım var. Bu sefer önem sırasına sokuyorum ve ilk 3-4 maddeyi bitirmeyi hedefliyorum sadece. Kalanları da yapmayıp bırakıyorum. Zaten genelde listenin sonunda yer alanlar aslında o an çok da şart olmayan maddeler oluyor. Mesela bilgisayara geçireceğim şeyleri kızlar evde koşuştururken de yapabilirim, meditasyonvari bir ortama ihtiyacım yok.

Bu şekilde hem verimli olduğumu hem de işlerin daha kolay aktığını fark ettim. İş ve keyif dengesini iyi ayarladığınız zaman hayatınızdaki kişilerle ilişkileriniz de çok daha sağlıklı bir şekilde yürüyor. Sonuçta siz keyifli olunca, bu onlara da yansıyor.

Çok sevdiğim bir söz var ‘Evren hareketi alkışlar’ diye. Tamamen katılıyorum, sepet gibi oturmakla bir sonuç almak mümkün değil. Fakat çabayla emeği karıştırmamak önemli. O yüzden bu sözü şu şekilde ifade etmek istiyorum: “Evren çabayı değil, emeği alkışlar” ve bazen “az olan çoktur” aslında….

HENÜZ YORUM YOK

CEVAP VER

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.