Geçenlerde uzun süredir görmediğim bir kız arkadaşımla buluştum. Kendisi daha önce büyük bir firmada yönetici olarak çalışıyordu.
Şimdi ise hizmet sektöründe kendi işini yürütmeye başlamış. İşlerden güçlerden bahsederken konu onun müşteri profiline ve aldığı ücretlere geldi. Şu an çok severek yaptığı bir işi var ve piyasadaki rayiç bedelin altında bir fiyata emsallerine göre çok daha iyi kalitede hizmet sunduğu için müşteri sayısında yukarı giden bir trend var. Ayrıca müşteri profili de, uygun fiyatı sebebiyle daha önce bu hizmeti almaya imkanı olmamış kişiler.
Kendisini keyifli görmeme rağmen yine de ona neden rayiç bedelin altında bir fiyat belirlediğini sormak istedim. Sorumun sebebi, onun fiyatını yükseltmesi değil kesinlikle. Sadece bu tür sorulara verilen cevaplar kişilerin inanç sistemlerini direk ortaya koyar ve ben de yaptığım iş sebebiyle bunu merak ediyorum.
Tahmin ettiğim üzere, belki kendisinin bile farkında olmadığı düşüncelerini ortaya koyan bir cevap geldi : “Çünkü gerçek insanlarla çalışmak hoşuma gidiyor”
Bu cevap başka bir soruyu doğurdu:
-Sence gerçek insanlar kimdir?
-Ne bileyim işte, gerçek hayatın içinden insanlar. Bir şirketteki üst düzey yöneticiler falan gerçek anlamda bir hayat yaşamıyorlar bence.
Muhabbetimiz seans tadına varmadan kendimi durdurdum.
Şimdi ben bunu niye anlattım?
Arkadaşım üst düzey yöneticilerin gerçek bir hayat sürmediğine dair bir karar almış. Benim bakış açıma göre, bu kararı onun kazancını arttırmak için çok daha fazla çalışmasına ve belli bir süre sonra yorulmaya başlamasına sebep olacak. Fakat o, şu anki durumundan son derece memnun.
Her ne kadar bu inancı geçmiş deneyimlerindeki yargısından kaynaklansa bile, bu sayede çok farklı bir kitleye hizmet verebiliyor, bunun hayatına anlam kattığını düşünüyor ve bundan keyif alıyor.
Ne zaman ki, kazancını büyütmek ister ancak o zaman bu inanç ona hizmet etmemeye başlayacak. Ve bu inancının üzerinde çalışması gereken zaman da o zaman olacak. Şimdi değil.
İnançlarımızın negatif olup olmaması tamamen bizim isteklerimizle alakalı. Onun şu anki inancı, şu anki isteğiyle tamamen uyum içinde. Ve başkasına yanlış bile gelse, ona doğru geliyor.
Kendi üzerimde çalışmaya başladığım ilk dönemlerde şöyle bir düşüncem vardı: “Sahip olduğum tüm negatif inançlarım üzerinde çalışayım, onları değiştireyim ve pozitif bir insan olarak bundan sonraki hayatım hep istediğim gibi aksın”
Ne yazık ki, böyle bir alan yok. İnançlarımızın negatif olup olmadığı hangi yöne gitmek istediğimize göre değişiyor.
Biliyorum, çoğunuz hayatınızda bir değişiklik yapmak isterken eski inanç kalıbı engeline (!) takılıyorsunuz ve “bu inancım olmasaydı değişimi daha kolay gerçekleştirebilirdim, işim ne kadar da zorlaşıyor” diyorsunuz. Halbuki eski inancınız negatif falan değil. Sadece Siz artık başka bir yöne doğru gitmek istiyorsunuz.
Eminim ki, zamanında almış olduğunuz o karar o anda çok işinize yaradı. Sizi bir şeylerden korumuş olmalı. Zaten aksi takdirde o inancı oluşturmazdınız. Üstüne üstlük gitmek istediğiniz yön için de bir basamak oluşturdu. O basamak olmasaydı şu anki isteklerinize sahip olamazdınız.
İstekleriniz gerçekleştikten bir süre sonra zaten yeni şeyler için istek duymaya başlayacaksınız ve hooop bütün proses yeniden başlayacak. Bunun adı da Hayat Oyunu işte. Bu oyunun ilk kuralı da, geçmişi eleştirmeden ve yargılamadan kendinizi olduğu gibi kabul etmeyi ve sevmeyi öğrenmek.
Şimdiye kadar yaşadığınız deneyimleri, aldığınız kararları, olduğunuz kişiyi ve hata olarak değerlendirdiklerinizi ne kadar çok sever ve olduğu gibi kabul edersiniz, bu oyunda o kadar hızlı bir şekilde sonraki aşamaya geçersiniz.
Olduğunuz yer gitmek istediğiniz yer için mükemmel bir zemin sağlıyor. Aksi takdirde şu an olduğunuz yerde olmazdınız .
Eckhart Tolle’nin çok sevdiğim bir sözü ile kapatıyorum konuyu:
bu yazınız cok guzel
🙂