Şu an bu satırları Gündoğan’da son derece sakin ve huzurlu bir iskelenin üzerinde nefis bir manzaraya karşı yazıyorum. Bodrum’un kalabalığından uzakta, sessiz bir vaha gibi. Arkadaşlarımızla buluşmak için gittiğimiz kalabalık plajlardan sonra ertesi gün mutlaka buraya geliyor ve sessizlikte ruhumuzu dinlendiriyoruz.
Ada, palmiye ağaçlarından yere dökülen adını bilmediğim minik meyveleri denize atmakla meşgul. Duru, geldiğimizden beri her öğlen aynı şeyi yediğinden kendine neredeyse 500. kere hamburger ve patates kızartması sipariş veriyor. Birazdan da “Anne, dondurma yiyebilir miyim” diye gelir. Annem okuduğu kitaba kendini kaptırmış durumda. Mert de yanımda dergisini karıştırıyor. Kızlar geçen yıla göre iyice büyümüşler. Bu yıl geçen yıldan farklı olarak Mert de burada ve ailecek birlikte olmanın tadını çıkarıyoruz. Bu durumdan en çok kızlar memnun. Masa tenisi, voleybol, yüzme gibi aktiviteleri için yanlarında her daim bir oyun arkadaşları var ne de olsa. Hayattayken cennette olmak bu olsa gerek.
Bundan bir kaç yıl önce şu meşhur yabancı yaşam koçlarının bültenlerini okurdum. Yazıların bazıları “Şu an bu satırları bilmemnerenin nefis günbatımı manzarasına karşı yazıyorum” diye başlardı. Bir yandan ‘bunlar da amma hava atıyor’ diye düşünür bir yandan da hoşuma gider ve ‘Belki ben de bir gün böyle yazarım’ diye aklımdan geçirirdim. Anlayacağınız içimde ukde kalmış. Valla fırsatını bulunca kaçırmak istemedim. Artık benim de bilmemnerenin güzel manzarasına bakarak yazdığım bir yazım var, heyyoo. İnsanın hayallerini yarattığını fark etmesi şahane bir şey.
Genelde aklımızdan geçirdiğimiz şeyleri fiziksel gerçeklikte yaratmak bir miktar zaman alıyor ve bizler de bazen hayallerimiz gerçekleşse bile bunu istemiş olduğumuzu unutuyoruz. Halbuki yaratımın formülü hiç değişmiyor aslında. Bir şey istiyorsak ve buna direnç göstermiyorsak mutlaka gerçekleşiyor. Ama bazen isteklerimize o kadar büyük anlamlar yüklüyoruz ki…Sanki hayatımızın devam etmesi sadece ve sadece o isteğimizin gerçekleşmesine bağlıymış gibi hissediyoruz. Halbuki ne alakası var?
Gösterdiğiniz direnç sebebiyle veya aslında isteğinizin özüyle hiç uyumlu olmadığı için gerçekleşmeyen hayalleriniz olmuştur mutlaka. Ne oldu o zaman? Muhtemelen 3 gün depresyona girdiniz, sonra hayata yeniden gülümsemeye başladınız. Aslında olay bu kadar basit işte. Hayat mutlaka bir şekilde devam ediyor ve bizler de mutlaka bir şekilde yolumuzu buluyoruz.
Aklımızdan bir şeyi bir kere geçirmek onu gerçekleştirmek için yeterli, EĞER BAĞIMLI DEĞİLSEK. ‘Amaaan, olmazsa olmasın canım. Hayat bu şekilde de güzel’ diyebiliyorsak. Bunu söyleyebildiğimiz an yaratımı anında gerçekleştirebiliyoruz, hem de hiç aklımıza gelmeyen bir şekilde. Geçenlerde bunun mükemmel bir örneğini yaşadım.
Geçenlerde Yalıkavak sahilinde çok sevdiğimiz bir balıkçının önünden geçerken, tavada çok güzel karides yaptıkları geldi aklıma. Bu yıl Ada’yı yatırdıktan sonra dışarı çıktığımız için akşam yemeği saatine yetişemiyoruz genelde ve yemek sonrası muhabbete takılıyoruz ancak. “Ne güzeldi geçen yıl yediğimiz yemekler, bu yıl pek yapamıyoruz” diye düşündüm ve hemen arkasından da ekledim “Amaaan boşver yaa, böyle de her şey çok güzel zaten”
Yürüdük, geçtik. Kalabalığa girmemek için hiç gitmediğimiz bir yola saptık ve 10 adım sonra aile dostlarımızdan bir çift ile karşılaştık. Bizi ısrarla masalarına davet ettiler ve bir dakika içinde sipariş verdikleri karides geldi masaya.
İsteğimin olmamasının hayatımda bir eksiklik yarattığını düşünmediğim için 3 dakika içinde gerçekleşti, hem de hiç bir efor sarf etmeden. Sonuçta, gerçekten de hiç bir önemi yok. Yiyecek herhangi bir yemek bulamazsam ölebilirim belki ama hayatımın sonuna kadar karides yemesem kaç yazar.
Hayat, bize isteklerimizi sunmak için çalışıyor. Büyük veya küçük istek diye bir şey yok, isteğimize yüklediğimiz büyük veya küçük anlamlar var sadece. Hayatın akışı için hepsi kolay, hepsi rahat.
Bizim yapmamız gereken şey, isteklerimizi oluruna bırakmak ve enerji seviyemize dikkat etmek. Negatif bir duygu içindeysek önce kendimize bunu yaşamaya izin vermek, sonra da neyin sebep olduğunu bulmak ve önlem almak. Bizim işimiz bu kadar, gerisi hayatın akışına ait.
Tam da bu sebepten yazılara Istanbul’a dönene kadar ara vermeye karar verdim. Okumak istediğim kitaplar, öğrenmek istediğim yeni uygulamalar, arada seanslar ve çalışacağım notlar var. Aynı zamanda da tam zamanlı anneyim bu aralar. “Bak 2,5 hafta oldu, hiç yazı yüklemedim” diye düşünmenin ben de stres yarattığını fark ettim ve önlem alıyorum. Dediklerimi kendim uygulamazsam, ayıp olur yaaaniii…
Zaten fazla da bir zaman kalmadı, bu sürede kısa paylaşımlar ve güzel videolar yüklerim. Bana müsaade, biraz ders çalışayım artık…
Herkese kucak dolusu sevgiler