Eski Türk filmlerini hatırlar mısınız? Esas oğlanla esas kız bütün bir film boyunca bir yanlış anlama yüzünden acı çekerler fakat bir türlü birbirleriyle açık açık konuşamazlardı. Benim de “Yaşadığınız her şey bir yanlış anlamadan kaynaklanıyor” diye haykırasım gelir ve içim şiştikçe şişerdi. TV’ye konuşmanın bir işe yaramayacağını bildiğimden susardım ama anneannem bir yandan torunlarının çeyizi için dantel yapar bir yandan da onlara akıl verirdi.
Farkında mısınız bilmem ama şu anda da etrafımızdaki insanlarla yaşadığımız iletişim sorunlarının % 99’unun altında yanlış anlamalar, daha doğrusu söylenenlere kendi anlamımızı yüklemek yatıyor. Yani karşı tarafın ne kastettiğini düşünmek yerine biz kendimizce yorum yapıyoruz.
Geçenlerde hava güzelken kızları daha önce gitmediğimiz bir parka götüreyim dedim. Duru artık büyümeye başladığı için normal kaydırak-salıncak tarzı yerleri yeteri kadar heyecan verici bulmuyor. Biraz burun kıvırdı. Ben de Ada’yla ikisini aynı anda oyalayabileceğim bir aktivite yaratma isteğiyle “Çok güzelmiş orası bak, senin de sevebileceğin gibi bir yer” diye anlatmaya başladım. Duru’dan gelen yanıt “Aaa, tehlikeli oyuncaklar da var yani” oldu.
– “????? Ben tehlikeli mi dedim?”
– “Hayır ama sen seversin deyince, tehlikeli şeyler de vardır diye düşündüm”
Hepimizin zihni bu şekilde çalışıyor işte. Karşı taraf bir şey söylüyor, biz onu alıyoruz, kendi yorumumuzu ekliyoruz ve ona göre cevap veriyoruz. Sonra karşı taraf bizim ağzımızdan çıkan sözcüklere kendi anlamını ilave ediyor ve ona göre cevap veriyor. Sonra biz o cevaba,….. Off, içim şişti yine…
Zihnimizin bu çalışma prensibini değiştiremeyiz ama ilişkilerimizi bunun farkında olarak yürütürsek kendi yaptığımız yorumlar sebebiyle öfke, kırgınlık, üzüntü gibi duyguları en aza indirebiliriz. O yüzden bir ilişkide konuşmak ve karşı tarafın yüklediği anlamı öğrenmek çok önemli.
Hani bir kelimenin anlamını bilmediğimiz zaman baktığımız sözlükler vardır ya; bizler de doğduğumuz andan itibaren yaşadığımız deneyimler sonucu kendi sözlüklerimizi yazmaya başlıyoruz. Hepimizin sözlüğünde yazan açıklamalar birbirinden çok farklı. Birisi sevgilisinin sürpriz tatil planı yapmasını “Benim için çaba harcıyor, bana ne kadar değer veriyor” diye yorumlarken, diğeri “Benim programlarımı hiçe saydığına göre bana değer vermiyor” diye yorumluyor.
İlişkilerimizi daha doyurucu bir zemine taşımak için yapabileceğimiz en iyi şey birbirimizin sözlüklerini daha iyi öğrenmekten ibaret aslında.
Kafamızda senaryo yaratmaktansa sadece karşı tarafa sormak: “Bununla tam olarak neyi kastettin? Bunu hangi anlamda söyledin? Bunun senin için anlamı ne?”. Aynı şekilde kendimizi de ifade etmek: “Ben bunu böyle anladım. Bunun benim için anlamı bu”
Biliyorum, gündelik hayatın koşuşturmacası içinde herkese bu soruları sorarsanız kafanıza bir şey yeme riskiniz var. Fakat en azından değer verdiğiniz kişilere bu şekilde yaklaşabilirseniz, ilişkinizi çok daha doyurucu ve tatmin edici bir alana taşıyabilirsiniz.
Gündelik hayatınızda karşılaştığınız kişilerle yaptığınız sohbetlerde de, herkesin kendi sözlüğüne çok farklı anlamlar yazmış olduğunun farkında olmanız bile yeterli. Böylece söylenenleri siz kendi sözlüğünüze göre yorumlamayı bırakacak ve olası kızgınlıkların önüne geçmiş olacaksınız.
Bence kendinize verebileceğiniz en büyük hediye.