Yaşam bir Oyun

0
1888
hayat oyunu
hayat oyunu

Geçen hafta sonu havanın güzel olmasını fırsat bilip kızlarla sahile indik. Sahilde isteyenlerin paten kayabileceği güzel bir alan var. Duru da kayanlara özendi ve kendi kendine paten öğrenmeye karar vererek patenleri ayağına taktı. Benim de bu sırada herkesi gözlemleme fırsatım oldu.

Alandaki çoğunluk çocuk ve gençlerden oluşuyor. Kimisi süper kayıyor, kimisi yeni öğreniyor ve istisnasız hepsi kendilerini zorlayacaklar hareketleri başarma çalışıyorlar. Rampanın üstünden atlamaya çalışanlar, ters çevrilmiş bardakların etrafında slalom yapmaya uğraşanlar veya alanı bir baştan bir sona sadece düşmeden tamamlamayı deneyenler… Herkes biraz daha ustalaşmaya çalışıyor.

Bu arada sık sık düşüyorlar ama yüzlerindeki  gülümsemeyi eksik etmeden hoop ayağa kalkıp kaymaya devam ediyorlar. “Seyredenler dalga geçer mi, düşünce rezil oldum mu” gibi düşüncelere tutunmadan yaşadıkları andan keyif alıyorlar. Çünkü bunun sadece bir oyun olduğunun ve ustalaşma yolunda düşmenin de onlara çok şey öğreteceğinin farkındalar.

Onları seyrederken bir çok düşünce geçti aklımdan ve bir çok soru takıldı zihnime.

Yaşamı bir oyun gibi görmeyi ne zaman bırakıyoruz? Hangi noktadan sonra hayatı çok fazla ciddiye almaya başlıyoruz? Sorumluluklar ve koşuşturmaca artınca mı? Yoksa çalışmaya başlayıp, evlenip çoluk çocuğa karışınca mı? Ya da boşanıp yolumuza yalnız devam edince mi?

Ve en önemlisi, NEDEN? Hayatın zor olduğunu düşündüğümüz için mi? Etraftan takdir ve onay almak için mi? Kendimizi önemli veya güçlü hissetmek için mi? Daha fazla sevilmek için mi? Kendimizi güvende hissetmek için mi?

Biliyorum, çok soru sordum ama benim işim bu. Bu soruları sizin de kendinize sormanızı çok isterim. Siz sorun, cevap derinlerden bir yerden gelecek, merak etmeyin.

Hayat aslında bir oyun alanı; kendimizi ve yapabileceklerimizi keşfedeceğimiz, sonra da bunlara meydan okuyup sınırlarımızı genişleteceğimiz bir oyun alanı. Asıl ödül de, sınırlarımızı genişletirken ne kadar eğlendiğimiz ve dönüşüm yolculuğundan ne kadar keyif aldığımız aslında.

Tüm bunları belli bir yaşa kadar biliyoruz. Ne zaman ki unutmaya başlıyoruz, hayatımızdaki mutsuzluk ve tatminsizlik o noktadan sonra başlıyor. Sonra da bunu değiştirmek için bir çok yöntem aramaya başlıyoruz. Aslında yapılması gereken, çocukken oynadığımız oyunları hatırlamak ve hayatımızı bu gözlükle yaşamak.

Adımlarımızı bu bakış açısıyla attığımız zaman, istediğimiz her şeye sahip olduğumuzu fark ediyoruz: özgürlük, neşe, tatmin ve umut. İstediğimiz her şeyi  bu duygulara varmak için istemiyor muyuz zaten.

Çoğu kişinin aklından şöyle bir düşünce geçtiğini tahmin edebiliyorum: “Oyun oynarken düşmek sorun değil de, hayatın içinde düşünce toparlanması biraz zahmetli oluyor” Doğru, bir miktar daha zahmetli oluyor çünkü onlara çok daha derin anlamlar yüklemiş durumdayız, yine bizimle alakalı yani.

Peki, yine sorularla devam edeyim. Daha evvel hiç tepetaklak olmadınız mı? Herkes tökezlemiştir mutlaka. Sonra ne oldu? Canınız yandı ve sonra hayat devam etti bir şekilde. Hatta 5 yıl önce sorun olarak görüp perişan olduğunuz şeylere şu an gülüp geçiyorsunuzdur muhtemelen. Bu sefer niye farklı olsun ki…

Duyduğumda hoşuma giden bir söz var: “Hayat anlaşılacak bir şey değil, hayat yaşanacak bir şey”

Ve hayatı yaşamanın en eğlenceli yanı da, aynı bir çocuğun oyun oynadığı gibi yaşamak. Ben paten öğrenmeye çoktan karar verdim bile, gelişmeleri paylaşırım sizinle…

HENÜZ YORUM YOK

CEVAP VER

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.