Özge Çuhadaroğlu | Yaşam Koçu, Nefes Terapisi, Human Design

Yaratımın Yönünü Değiştirmek

yaratım

yaratım

Hayatımızın senaryosunu biz yazıyoruz. Bazen öyle bir senaryo yazmış oluyoruz ki, içinde olduğumuz durum hiç de hoşumuza gitmiyor. Senarist olmanın güzelliği de burada devreye giriyor işte, rolümüzü oynarken de senaryoyu yeniden yazmak ve yaşadığımız deneyimi istediğimiz yöne çevirmek mümkün. Sahnenin bitmesini beklemeye gerek yok.

Hayat seçenekler üzerine kurulu. Yaşadığımız her saniye, bir sonraki saniyenin sonsuz seçeneklerini barındırıyor içinde. Ne yöne gideceğimize karar vermek de bize kalıyor. Halinizden memnunsanız, hiç istifinizi bozmadan aynen devam. Eğer memnun değilseniz tam o noktada yeni bir seçim yapma özgürlüğünüz var. Ya eski düşünce kalıplarınızı takip eder ve her zaman yaşadığınız senaryoyu tekrar edersiniz ya da bakış açınızı değiştirir ve senaryonuzun gidişatını da değiştirirsiniz.

Futbol veya basketbolla ne kadar ilginiz var bilmiyorum ama şuna mutlaka denk gelmişsinizdir. Maçın ilk yarısında mağlup olan takımınız, ikinci yarının sonunda sahadan galip ayrılan takım olur. İşlerin terse gittiğini düşünürken, birden ne değişir? Değişen tek bir şey aslında, oyuncuların içinde oldukları deneyime bakış açıları. Soyunma odasında takım kaptanının söylediği bir cümle ile önce bakış açılarını, sonra sahadaki eylemlerini ve maçın sonucunu değiştirirler.

Bunu hepimiz zaman zaman bazı konularda farkında bile olmadan uygularız aslında. Keyifsiz hissettiğimiz bir an rahatlamaya karar veririz ve işler de yoluna girer. Bu doğal döngüyü, her deneyimde bilinçli bir şekilde yaratmak mümkün. Yeter ki, hayatımızın her anında yeni bir seçim yapma özgürlüğümüzün olduğunun farkında olalım.

Bu seçimi yapabilmenin ilk adımı, içinde olduğunuz durumla barışık olmak ve olduğu gibi kabullenmek. İçinde olduğunuz deneyimi kabullenmeden yaratımın yönünü değiştirmek mümkün değil. Bu arada kabullenmekten kastım, ‘kaderimdir, kabulum’ tarzı bir yaklaşım değil. ‘Ne yapalım, durum şu an böyle, her an değişebilir’ tarzı bir yaklaşımdan bahsediyorum. Durumu kabul ederek, direnci yumuşatıyorsunuz önce. Direnç yumuşayınca da yaratımınız istediğiniz yöne doğru değişmeye başlıyor.

Size kendimden iki tane örnek vermek istiyorum. Birisi yaratımın yönünü aynı senaryo tekrar tekrar oynadıktan sonra, diğeri de deneyimin içindeyken değiştirebildiğim bir örnek. Önce tekrarlanan senaryodan başlayalım.

Küçük kızım Ada’nın henüz emeklediği zamanlar. Ben de, içinde olduğum sektörü bıraktığım için memnunum ama çalışmıyor olmaktan da rahatsızım. O dönem evde şöyle bir sahne oynanmaya başlamıştı. Bütün günü gayet rahat geçirdikten sonra,  Mert’in eve geldiği akşam saatlerinde kızlar tozutmaya ben de gerilmeye başlıyordum.

Yine böyle bir akşamda,ben Ada ile mutfakta takılırken Mert eve geldi ve ben Ada’yı yalnız bırakma gafletine(!) düştüm. Geri döndüğümde ise Ada’nın bütün üstü başı ve mutfak zeminin unla kaplanmış olduğunu gördüm. Ne hale geldiğimi tahmin edebildiniz mi, bilmiyorum. Bende teller attı ve başladım söylenmeye. Ben söylendikçe Ada huysuzlaştı, o huysuzlaştıkça ben gerildim ve Ada’nın kendini yere atıp başını vurduktan sonra ağlamasıyla perde kapandı.

O akşam ancak kızlar yattıktan sonra biraz kendime gelmeye başladım ve enerjimi tekrar yükseltmek oldukça zamanımı aldı. Senaryoyu değiştirebilmem ise, Mert’in bir programının olduğu ve eve geç geldiğinde sakin sakin takıldığımızı farketmemle oldu ancak. Sonra bu durumdan kazancımı buldum, yani çalışmadığım için kendimi işe yaramaz hissettiğimi ve deneyimlerimi zorlaştırarak ‘aslında işimin ne kadar da zor(!) olduğunu’ ispat etmeye çalıştığımı.

Üzerinde çalışmam gerekti bu konunun. Ne zaman akşam saatlerinde kızların haylazlıklarına(!) gerilmeye başlasam,  o anki olaya bakış açımı değiştirirsem benzer deneyimlerin de değişeceğini kendime hatırlattım her sefer. Bilinçli bir şekilde her deneyimde biraz daha istediğim yöne doğru kaydırdım düşüncelerimin yönünü. Senaryoyu değiştirmem biraz zamanımı aldı anlayacağınız.

Şimdi de deneyimin içindeyken direk yaratımın yönünü değiştirdiğim örnekten bahsedeyim. Sonra her ikisini de biraz irdeleriz.

Havanın soğuk olduğu bir cumartesi günü, Ada’yı öğlen uykusuna yatırıp Mert’le balkonda kahve keyfi yaptık. Mert kahvesini içtikten sonra büyük kızım Duru’yu almak için dışarı çıktı. Ben o sırada balkondayım, kahvemi bitirdim ve içeri doğru yöneldim. Fakat içeri girmek ne mümkün, sağolsun kocam beni balkonda kilitli bırakmış. Üzerimde bir mont ama cep telefonum yok, evde de odasında uyuyan Ada’dan başka kimse yok.

O saniyede aklımdan geçenleri sıralasam roman olur resmen, insan o kadar kısacık bir sürede aklından binlerce düşünce geçirebiliyor (Düşünce hızı bu işte ve bu yüzden düşünceleri yakalamak her zaman kolay olmuyor);

Daha yazmayayım, ruhunuz daralmasın.

O an içimden tüm hücrelerimi saran bir öfke dalgasının yükseldiğini hissettim. Tam o anki duruma saydırmaya başlayacaktım ki, durumun komikliğini farkettim ve bir seçme özgürlüğüm olduğunu hatırladım. Başladım bu sefer kahkahalarla gülmeye, beni gören deli derdi herhalde. İşte tam o an direnci serbest bıraktığım andır. O noktadan sonra yaratımın yönü değişmeye başladı.

Balkondan aşağı bakarken apartman görevlisinin dışarı çıktığını gördüm, yukarıdan kendisine seslenerek annemin telefon numarasını verdim ve aramasını rica ettim. Haberi alan annem anahtarla geldi ve balkonun kapısını açarak beni azad etti.

Eğer bir seçeneğim olduğunu fark edip direnci serbest bırakmasaydım, ya apartman görevlisini göremeyecektim ya da annem uzakta olacak ve gelmesi çok zaman alacaktı. Muhtemelen Mert ile adamakıllı bir kavga edecek ve düşen enerjimizi yükseltmek için epey bir zaman ve emek harcayacaktık. Ayrıca o gün kayıtlara ‘kara Cumartesi’ olarak işlenecek ve sonraki günlerde imalara ve olası gerginliklere zemin hazırlayacaktı. Şimdi ise bol bol güldüğüm ve acayip komik bir anı olarak geçti kayıtlara.

Eğer ne olursa olsun keyifli olma seçimini ilk örnekte de uygulayabilseydim, muhtemelen Ada’nın unlara bulanmış halinin bir resmini çeker, facebook’a yükler ve altına da esprili bir şeyler yazardım. Ada başını yere vurmamış ve benim de enerjim düşmemiş olurdu. Hatırladıkça da, ‘Ada’nın unlu hali ne komikti ya’ der ve yeniden gülümserdim. Şimdi hatırlıyorum da, o hali çok sevimliydi aslında, sadece o sırada be bunu farketmeme seçimi yapmıştım.

Yaratımın yönünü her an değiştirebiliriz. Deneyimin tam ortasındayken de mümkün, benzer deneyimleri tekrar tekrar yaşadıktan sonra da mümkün. Benim düşünceme göre birisi diğerinden daha değerli değil. Eğer yaratımların yönünü değiştirmeyi başarabiliyorsanız, ha içindeyken yapmışsınız, ha 3-5 deneyim sonra, ne farkeder? Sadece birisi daha rahat, tek fark bu.

Size bu örnekleri vermemin sebebi aslında hayatı daha rahat ve kolay deneyimlemenin mümkün olduğunu göstermek. Sizi memnun etmeyen bir deneyimin içindeyken de, bakış açınızı değiştirir yani bir varoluş seçimi yapar ve anında gidişatın yönünü değiştirebilirsiniz. Böyle bir alan mümkün.

Bunu bildikten sonra; ister anında senaryoyu değiştirin, ister 3-5 defa aynı senaryoyu oynadıktan sonra ya da isterseniz hiç değiştirmeyin. Ve şunu bilin, her seçim aynı derecede değerli, çünkü kendi hayatınız için patron sizsiniz…