Geçen hafta paten öğrenmeye karar verdiğimden ve gelişmeleri de paylaşacağımdan bahsetmiştim. Kaldığımız yerden devam edelim o zaman…
Yazıyı yazdıktan sonra kararıma uygun davranarak patenleri geçirdim ayağıma ve evdeki koridorda alıştırma yapmaya başladım. Dışarıda öğrenmekten daha güvenli geldi, ne de olsa dengemi kaybedersem koridorun duvarlarından destek alabileceğimi düşündüm. 1-2 kere düştükten sonra gayet güzel dengede durmaya ve tutunmadan kaymaya başladım. Hatta ‘kıvırdım bu işi’ diye o kadar havaya girdim ki, Duru’dan süre tutmasını istedim.
Ne olduysa o sırada oldu zaten. Hızlı gitmeye çalışırken birden dengemi kaybettim ve yere yüzümü çarparak düştüm. Kayak öğrenirken de defalarca düşmüştüm ama kara düşmekle sert zemine yüzünü çarpmak oldukça farklıymış. Duru’nun yardımıyla patenleri ayağımdan çıkarıp aynaya baktığımda, patlamış kaşım ve estetiğe gerek kalmadan dolgunlaşan elmacık kemiğimle merhabalaştık.
Hemen buz müdahalesi yapıp koltuğu uzandım ve kimi arasam diye düşünmeye başladım. Ada’nın yuvadan alınması gerekiyordu ve benim dışarı çıkacak durumum yoktu. Tam o sırada zil çaldı ve annem içeri girdi. Başka bir şeye bu kadar sevinemezdim sanırım. Gerçi ufak çaplı bir fırça yedim ama olsun, annelik hali. Annemin ilk yardım desteği ve evdekilerin öpücükleriyle 1 saat sonra normal hayatıma devam etmeye başladım.
Şimdi gelelim, bu deneyimden neler çıkardığıma:
- Bir şeyi deneyim olarak hayatımıza davet etmemiz için onunla ilgili bir istek duymamız gerekmiyor, odağımızın yani düşüncelerimizin orada olması yeterli. (Bununla ilgili bilgileri hatırlamak isterseniz Yaratım Formülü ve Çekim Yasası sekmelerini okuyabilirsiniz).Geçen haftaki yazımı yazarken, düştükten sonra kalkmaktan o kadar bahsettim ki, deneyim olarak hayatıma davet ettim. Daha evvel, yüzümü yere çarpıp kaşımı patlatayım diye düşünmemiştim hiç.
- Hayat başımıza gelen olaylar değil, bizim olayları nasıl yorumladığımızdır. Farklı bir açıdan baktığımda düştüğüm için çok memnunum; kendini bilmenin ve adımlarını ona göre atıp havaya girmemenin önemini hatırladım, neyi yapmamam gerektiğini fark ettim, düştükten sonra kalkmanın da hayatın bir parçası olduğunu deneyimledim ve bana yeni bir yazı konusu çıktı.
- Düşünce hızı ışık hızından bile süratli olabilir. Düşmeyle kalkma arasındaki 1-2 dakikada o kadar düşünce aklımdan nasıl geçti bilmiyorum. Düşüncelerimizi fark etmek işte bu sebeple çok kolay olmuyor ve düşünce alışkanlığımızı değiştirmek de biraz zaman ve emek gerektirebiliyor.
- Her ne olursa olsun, olayı kabullenmek ve direnç göstermemek her şeyin kolayca akmasını sağlıyor. Niye düştüm diye sorgulamıyor ve olayları akışa bıraktığınız zaman bir iyilik meleği giriyor kapıdan ve işleri kolaylaştırıyor. Hayata güvenmek yeterli.
Bu kadar kıssadan hisseden sonra, geçen hafta söylediklerim aynen geçerli.
Yaşam bir oyun ve bizim bu oyundaki amacımız kendimizi keşfetmek, sınırlarımızı genişletmek ve olduğumuz kişiyi dönüştürmek. Bu oyunda, nasıl düştüğün değil nasıl ayağa kalktığındır belirleyici olan.
Bu demektir ki; patenleri taktım yeniden, kaymaya devam…