Bu haftanın konusu sevgili Funda’nın önerisiyle “ikili ilişkiler”. Bu aslında oldukça kapsamlı bir konu ve bir yazı ile bitmesi de mümkün değil. Yine de bir yerinden başlayayım, devamını akışa bırakalım:)
Biraz evvel küçük kızım Ada kendisine okumam için bir kitap getirdi. Kitabın içinde çok bilindik 5-6 tane masal var; Külkedisi, Uyuyan Güzel, Pamuk Prenses, Güzel ve Çirkin, … vs.
Bütün masalların sonu standart bir şekilde bitiyor: “Kavuştular ve sonsuza dek mutlu yaşadılar”
Hepimiz küçüklüğümüzde bu masalları dinleyerek büyüdük ve ilişkilerin hep bu şekilde geliştiğine inandık. Belki de bu yüzden kendi ilişkilerimizde de sürekli bu masal kahramanlarını arıyoruz. Masallarda hikaye güzel başlar, sonra kötü kalpli bir cadı devreye girer ve işleri karıştırır, en sonunda da birbirine kavuşan sevgililer hayatlarının sonuna kadar mutlu mesut yaşarlar. Ortalığı karıştıran cadı ortadan kalkmış ve bütün problemler uzaklaşmıştır.
Hangi ilişki herhangi bir gelişim ve değişim göstermeden ya da inişleri çıkışları olmadan sürekli bir mutluluk seviyesinde yaşanıyor bilmiyorum. 19 yıllık uzunca sayılabilecek bir ilişkisi olan birisi olarak biraz ahkam kesme hakkım olduğuna göre, söyleyebilirim ki böyle bir alan söz konusu değil ve bu beklenti ilişkiyi kemiren düşünce yapılarından birisi (Yalnız yanlış anlaşılmasın, ‘kavgalar ilişkinin tuzu biberidir’ demek istemiyorum kesinlikle)
Yeni bir ilişkiye başlarken önceden oluşturduğumuz bir şablona sahibiz hepimiz. Güzel/düzgün bir ilişki veya güzel/düzgün sevgilinin bir tanımı var kafamızda ve karşımızdakinin her hareketini bu şablona göre yorumluyoruz. Sonuçta zihnimizin çalışma mekanizması bu ve hayatımızdaki her deneyimde bu şekilde çalıştığına göre ilişki ile de bu şekilde çalışması son derece normal.
Asıl soru, bu şablonu oluştururken hangi sebeplerle oluşturuyoruz ve şablonumuzun artık bize hizmet etmediğini fark ettiğimiz noktalarda bunu değiştirecek kadar esnek davranabiliyor muyuz?
Bir ilişkinin amacı, yeni deneyimler sayesinde kendimizi daha iyi tanımak ve olduğumuz kişiyi geliştirip içsel anlamda zenginleştirmektir. Kendimizi bir açıdan eksik görüp, kendimizdeki eksikliği diğer bir kişiyle tamamlamaya çalışmak değil.
Sizin sepetinizin altı delikse yukarıdan ne koyarsanız koyun bir zaman sonra eksilmeye başlayacak ve sürekli yeniden doldurmak isteyeceksiniz. Bu da karşı tarafla sevgiye dayalı bir ilişki değil bağımlılığa dayalı bir ilişki yaratır. Birbirine bağlı olmakla bağımlı olmak son derece benzer gözüken ama bir o kadar birbirinden uzak kavramlar.
Sizin sınırlarınıza uymayan noktalarda, bunu ifade edebilmek ve gerekirse ilişkiyi bitirmeyi göz alabilmek doyurucu bir ilişki yürütmenin ana koşullarından biri bence. Bağımlılık olduğu sürece istemediğiniz şeylere sırf tatsızlık çıkmasın diye ‘evet’ demek durumunda kalıyorsunuz ve bu da ilişkiyi içten içe kemirmeye başlıyor. Bir ilişki içinde elbette karşılıklı konuşarak orta bir yolda buluşmak son derece normal. Buradaki soru, bunu isteyerek ve tercih ederek mi yapıyorsunuz yoksa ‘madem ilişkiyi bitirmeyi göze alamıyorum, bari tatsızlık çıkmasın’ diye mi?
Benim hikayemi az çok biliyorsunuz, evlilik olayına hiç sıcak bakmama rağmen yaşıtlarıma göre erken sayılabilecek bir yaşta okuldan mezun olunca evlendik. Şu an 17 yıllık evliyim ve iki tane de kızım var. İlişkimizi bu kadar süre devam ettirmemizin sebeplerinden birisi birlikte harcadığımız emek olmakla beraber, bir diğeri de ilişkiye başlarken çok fazla anlam yüklememiz ve bağımlı olmamız bence. Bunu bilinçli bir şekilde yapmadık doğrusu ama yaşımız dolayısıyla her şeyi oyun gibi gördüğümüz bir dönemdeydik ve bu durum bizim işimize yaradı.
Biz Mert’le üniversitede tanıştık ve aşık olduk. 2 yıl boyunca da ilişkimiz devam etti. Sonra okuldan mezun olma zamanı geldi. Okuldan mezun olunca eskisi gibi görüşemeyiz, işler güçler başlayacak, birbirimize ayırabileceğimiz zaman azalınca belki ilişkimiz de eskisi gibi yürümez hatta ayrılırız bile düşündüğümü hatırlıyorum. “ Ee, o zaman biz de evlenelim” dedik. “Hem istediğimiz gibi bol bol görüşürüz, baktık olmuyor, ayrılırız. Yaşımız da genç nasılsa, kendimize yeni bir hayat kuracak zamanımız olur”:)
Gerçekten de, evlendikten sonra aynı evi paylaşan iki sevgili gibi yaşadık. Evli olmanın çok büyük anlamı yoktu, en güzel yanı istediğin zaman istediğin kadar birlikte olma rahatlığıydı. Bu sebeple de birbirimize dayatmalarımız olmadı çok fazla. Kendi hayatımıza ve arkadaşlarımıza da zaman ayırdık, ayrı tatillere bile çıktık. Toplumsal şablonlara göre yaşamadığımız için ilişkimiz beslendi.
En önemlisi de ilişkimize emek harcamayı seçtik. Zaman zaman “Ayrılsak mı, ne yapsak acaba?” dediğimiz dönemler oldu ama “Dur bakalım, biraz emek harcayalım, olmadı o zaman ayrılırız. O opsiyon her zaman var nasılsa” dedik. Yani mecbur olduğumuzu veya başka bir alternatifimizin olmadığını düşündüğümüz için değil, birlikte olmayı seçtiğimiz için birlikteyiz hala.
Herkesin ilişkisine bu şekilde başlaması gerektiğini söylemiyorum tabi ki. Sonuçta herkes farklı ve bu da her ilişkide farklı dinamikler yaratıyor.
Yeni bir ilişkiye başlarken veya halihazırda bir ilişkiniz varsa, şöyle alıcı gözüyle bir irdeleyin. Neden birlikte olmak istiyorsunuz? Kafanızdaki şablona uyduğu için mi, sizdeki bir eksikliği doldurduğunu düşündüğünüz için mi, ya daha iyisini bulamazsam diye mi yoksa şu an onunla birlikte olmayı seçiyorum ve gerisini akışına bırakıyorum diye mi?
Siz şimdilik bu sorular üzerinde düşünedurun, devamı artık başka bir yazıya:)