Hepimizin hayatını aldığımız kararlar yönlendiriyor. Her kararımızı da bir önceki kararın ışığında alıyoruz ve birer birer ördüğümüz tuğlalarla hayatımızı şekillendiriyoruz. Hayatımızda bir değişiklik istiyorsak kararımızı değiştirmemiz yeterlidir. Bu işleyiş süper!
Fakat ben her zaman şunu merak ediyordum: Acaba o ilk tuğla yani ilk karar nasıl alınıyor? Aynı olayı deneyimleyen iki kardeş bile olsa niye kararları farklı oluyor? Tamam, özgür irade var. Benim de buna saygım var ama yine de sebebini merak ediyordum işte. Hiçbir soru cevapsız kalmıyor tabi ki. Human Design sistemini öğrendikten sonra anladım ki, işte o ilk karar bizim dizaynımızda sahip olduğumuz kriterlere göre belirleniyor.
Yaşam Tasarım tablonuzda sahip olduğunuz bir özelliğin ömür boyu size hizmet etmesini sağlayacak bir karar da alabilirsiniz, tam tersi şekilde o potansiyelinizi bastıracak bir karar da alabilirsiniz. Elbette ki, potansiyelinizi kullanmanız sizi daha çok mutlu ve tatmin dolu hissettirecek çünkü onu deneyimlemeye gelmişsiniz sonuçta.
Kendi tasarımımı gördüğüm ve diğer tüm alternatifleri öğrendiğim zaman, birkaç şey için ‘bende niye böyle?’ diye hayıflandığımı hatırlıyorum. Sanki isteklerimi gerçekleştirmek için tasarımımda şu an olduğundan birkaç farklı şey olsa, herşey daha kolay olurmuş gibi geldi. Kısa bir süreliğine bile olsa, al sana kurban rolü işte. Hatta kendi alanlarında belli yerlere gelmiş insanların tasarımlarına baktım, acaba hangisi daha iyidir diye. Ve şunu gördüm ki; hiç birinin tasarımı birbiriyle benzerlik göstermiyor, yani şu tasarıma sahip olanlar daha başarılı olur diye bir şey yok.
Hayatlarının belli alanlarında başarıyı yakalamış insanların birbirleriyle tek ortak yanı, kendi tasarımlarına göre yaşamayı ve kendilerini olduğu gibi kabul ederek kendi Öz’lerine göre yol almayı seçmiş olmaları. Çünkü herkesi en çok mutlu ve tatmin dolu hissettiren şey kendi tasarımını yaşamak. Kendimizi iyi hissettikçe frekansımız yükseliyor ve çekim yasası da frekansımıza uygun deneyimleri getiriyor hayatımıza. O yüzden, kendi Yaşam Tasarımı’mızın farkında olmak bize avantaj sağlayan bir durum.
Bir Human Design tablosu; sizin ne yapmanız gerektiğini değil, sizin özünüzde kim olduğunuzu ve içinizde hangi potansiyelleri barındırdığınızı gösterir. Onu yaşamayı seçip seçmemek tamamen size kalmış durumda.
Buradan da geçen haftalarda yanıtını açık bıraktığım soruya bağlamak istiyorum konuyu: Aynı anda, aynı hastanede doğan iki bebeğin tasarımları aynı mı? Aynıysa, nerede kaldı herkesin kartanesi gibi biricik ve tek olduğu?
Saniye farkıyla, kapıların nüanslarında yani çizgilerde farklılık gösteren ikizler mevcut. Fakat aynı anda, aynı hastanede doğan iki bebeğin aynı tasarıma sahip olması da kuvvetle muhtemel.
Yine de bu onların, biricik ve tek oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Çünkü yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi, tasarımınız sizin potansiyellerinizi ve hayatta en çok neleri deneyimlemekten mutlu olacağınızın resmini koyuyor önünüze. Sizin hangi kararları alacağınız ve hayat yolculuğunuzda ne şekilde yol almayı seçeceğiniz kendi insiyatifiniz. İki insanın Human Design (Yaşam Tasarımı) tabloları birebir aynı olsa bile, hayatları birebir aynı olmaz. Burada da, biricik ve tek olma durumu devreye giriyor işte.
Ayrıca, hepimiz hayatta bir çok farklı deneyimler ve bakış açıları yaşamaya geldik. Tablomuzda aktif olmayan özellikleri de deneyimliyoruz zaman zaman ve bu bizim hayatımıza zenginlik ve bilgelik katıyor. Burada önemli olan koşullanmamak ve diğer bakış açıları için de kendimizi özgür bırakmak. Aksi takdirde yorgunluk ve tükenmişlik hissi yaşıyoruz. Hani üzerimizde yük var deriz ya, bu durum tanımlı olmayan bir merkezi, kanalı veya kapıyı sürekli kullandığımız zaman ortaya çıkıyor.
Benzer bir durum da aktif olan özelliklerimiz için geçerli. Çevresel koşullanmaların etkisiyle sahip olduğumuz özellikleri beğenmiyor ve kendimize potansiyelimizi yaşamak için izin vermiyorsak, bir süre sonra kendimizi baskılanmış ve sıkıştırılmış hissetmeye başlıyoruz.
Sözün özü, aslında bizi en çok mutlu eden şey; kendi tablomuzda renkli gördüğümüz yerleri parlatmak ve renksiz yerleri de koşullanmalardan özgürleştirip şeffaf hale getirebilmek.
Bu noktada da , ilişkiler konusu devreye giriyor. Birlikte olduğumuz kişilerin tasarımları bizim hayatımıza da katkı sağlıyor. Sizin tanımlı olmayan bir merkezleriniz eşiniz/sevgiliniz sayesinde tanımlı hale gelebiliyor. Aynı şey çocuklarını, anne-babanız, iş ortağınız veya arkadaşlarınız için de geçerli. Ayrıca iki kişinin dizaynlarına bakarak, onların ilişkilerinde hangi unsurların ağır bastığını veya hangi hangi bakış açılarının ilişkilerini daha iyi bir yere taşıyacağını söylemek mümkün.
Yalnız çok önemli bir detayı belirtmek istiyorum. ‘Bakalım bizim dizaynımız birbirine uygun mu?’ diye bir durum sözkonusu değil. İki yaşam tasarımının birbirine uygun olup olmaması, sadece ve sadece o iki kişinin ilişkinden ne beklediği ile alakalı.
Sevdiklerimizin dizaynlarını bilmenin en önemli katkısı; karşı tarafı anlayabilmek, onlara alan tanıyabilmek ve hayatımıza kattıkları zenginliğin farkına varabilmek. Çünkü hepimiz hayatı kendi tasarımımızın gözlüğü ile yorumluyoruz. Halbuki onların gözlüklerinin de farkına varsak çok daha sağlıklı bir ilişki kurmamız mümkün.
Bu durum en çok çocuklarımız için önemli bence. Onlara verebileceğimiz en büyük hediye, gerçekten kim olduklarını anlamak ve olmak için geldikleri kişiyi deneyimlemelerine destek olmak. Onların yüzündeki gülümseme de bize en büyük hediye işte.
Bu haftaki yazı, Haziran ayının son yazısıydı. Bir süredir okullar kapalı ve bizim kızlar evde. Ben de Temmuz ve Ağustos ayı boyunca tam zamanlı anne olmayı planlıyorum. Dolayısıyla düzenli haftalık yazılar yerine, fırsat buldukça daha kısa ve daha hafif paylaşımlarda bulunmayı düşünüyorum. Belki hoşuma giden videolar da yüklerim. Bazen haftada 3-4 olur, bazen 2 haftada bir. Tamamen akışa bırakıyorum ve herkese muhteşem bir yaz diliyorum.