Bizler ruhları olan fiziksel varlıklar değil, fiziksel boyutta deneyimler yaşayan ruhani varlıklarız. Bu fiziksel dünyada kararlar almamızı ve bu kararlar doğrultusunda da deneyimler yaşamamızı sağlayan mekanizma da EGOmuz.
Egomuz bizim bireyselliğimiz. Onun sayesinde hepimiz birbirimizden farklı olabiliyoruz. Kar tanelerini bilir misiniz? Hepsi aynı yerden gelir ve aynı bütüne aittir ama hiçbir kar tanesi birbirine benzemez. Hepsi birbirinden farklı ve eşsizdir. İşte bizler de aslında Evren’le bir ve bütünüz ama hepimiz aynı zamanda birbirimizden farklı ve eşsiziz. Hiç birimizden bir tane daha yok. Bu kadar eşsiz ve özel olmamızı sağlayan mekanizma bizim egomuz.
Biliyorum, toplumumuzda ego ile ilgili bakış açısı, çok da sevilesi bir kavram olmadığı yönünde. Aldığımız kararların ve kavramlara yüklediğimiz anlamların bir kısmını toplumdan öğrenmeyi seçtiğimiz için bana da bazı kelimeler negatif çağırışımlar yapabiliyor. O yüzden isterseniz egoya başka bir isim verin; fiziksel benlik veya varlık deyin, bireysel tarafımız deyin, hatta bireyselliğimizi deneyimletici gibi komik bir ad takın ama bir an önce barışın egonuzla. Çünkü egonuzla girdiğiniz hiçbir savaşı kazanamaz, ancak işbirliği içinde olursanız istediklerinizi elde edebilirsiniz.
Burada egonun aldığı kararlardan, hayatımızı ne şekilde etkilediğinden, değiştirmek için neler yapmamız gerektiğinden, ego kazançlarından, vs. bahsetmeyeceğim. Zaten yaşam koçluğu seanslarının bir bölümünde, kişiye özel olarak bunların üzerinde çalışıyoruz ve çok kapsamlı bir konu olduğu için bu kadar kısa bir alanda toparlayabileceğimi düşünmüyorum. Ben burada sadece egoya kendi bakış açımdan ve ancak bu bakış açısını geliştirdikten sonra sevmeye başladığımdan bahsetmek istiyorum.
Bizler fiziksel bir dünyada yaşayan ruhani varlıklarız demiştik. Yani hem fiziksel bir gerçekliğimiz hem de ruhsal bir yanımız var. Fiziksel gerçekliğimizi algılamamızı sağlayan ve gerçekliğimizi koruyan mekanizmamız egomuz. ‘Ben becerikli bir insanım’ derken de aynı mekanizma geçerli, ‘Hayat zordur’ derken de. Tek fark birisinin hizmet etmesi, diğerinin hizmet etmemesi. Fakat biz hizmet eden kararı da koruduğu gerçeğini göz ardı ettiğimiz ve değiştirmek istediğimiz duruma devamlı çelme taktığını düşündüğümüz için ‘kötü’ olarak nitelendiriyoruz egomuzu.
Ruhsal yanımız için de o kadar çok kelime var ki kullandığımız, sanki hepsinin farklı anlamı var gibi geliyor insana: Ruh / Öz / İçsel Rehber / İçsel Varlık / İçimizdeki Ses / Yüksek Benlik / Tanrı’nın İçimizdeki Parçası / Sezgiler. Bence aslında hepsi aynı yere varıyor, yani Tanrı’yla ve tüm Evren’le bağlantımız olduğuna. İçimizde herhangi bir istek duyduğumuzda bu Ruhumuzdan, Özümüzden kopup geliyor. Yani çok para istediğinizde de ruhani bir şey yapmış oluyorsunuz, etrafınızda sizi seven insanlar istediğinizde de. Ruhani olmayan hiçbir istekte bulunamayız.
Ben daha önce, Egomun ve Özümün benim sadece birer parçam olduğunu düşünüyordum. Sanki birisi benim için ‘iyi’ diğeri de ‘kötü’ olan parçaydı. Fakat sonra anladım ki, onlar benim birer parçam değildi. Ben sadece o ikisinden oluşuyordum. Yani bu dünyada aldığım kararların, yaşadığım deneyimlerin tamamı egoydu. ‘Öz’üm ise her şeyi zaten bilen ve olan tarafım yani Tanrı’nın yansıması ve egom ile ‘Öz’üm işbirliği içinde olunca istediklerim kolayca gerçekleşiyordu. Problem diye nitelendirdiğim şey, daha önce bana hizmet eden ama artık değiştirmek istediğim kararları egomun korumasından kaynaklanıyordu, yani işbirliği sekteye uğradığı zaman.
Hani bir tabir vardır, görev adamı diye. Birisine bir görev verirsiniz ve unutursunuz, artık o işin yapılacağından eminsinizdir. Ego da böyle bir mekanizma sadece. Zamanında alınan kararları otomatik pilota bağlıyor ve uygulanması için var gücüyle çalışıyor. Memnun olduğumuz alanlardaki kararları korurken ‘iyi, hoş’ ama değiştirmek istediğimiz alanları korurken ‘tüh kaka’ oluyor.
Bir kere önce şunu kabul etmemiz gerek, egodan ‘kurtulmak’ diye bir şey söz konusu değil. Egomuzun fiziksel varlığımız olduğunu söylemiştik ya, ondan ancak fiziksel olarak var olmaktan vazgeçtiğimiz zaman kurtulabiliriz(!), yani bu dünyadan ayrıldığımız zaman. Bu dünyayı deneyimlemek için bir gerçeklik algısına ihtiyacımız var. O yüzden hayatımızın bir alanında değişim yapmak istiyorsak, yapabileceğimiz tek şey egomuzu İKNA ETMEK. Yani daha önce aldığımız otomatik pilota bağlanmış kararımız yerine, yeni bir karar alıp onu otomatik pilota bağlamak.
Bazen bir olay yaşarsınız ve o olayın sonucunda bir önceki kararınız birden değişebilir. Genelde yoğun duygular hissettiğiniz olaylarda geçerli olur. Kötü yemek yaptığınızı düşünürken, bir gün yaptığınız bir yemek misafirleriniz tarafından çok övgü görür ve siz hissettiğiniz o güzel duyguyla iyi bir aşçı olduğunuza karar verirsiniz. Ama hayatınızda özellikle değiştirmek istediğiniz bir alan varsa, bu konu ile ilgili daha kalıcı olan yol, küçük adımlarla hareket etmektir.
Ben büyük kızıma yalnız başına asansöre binmeyi öğretirken öyle yaptım mesela. Evimiz yüksek bir katta ve Duru’nun boyu bizim katın düğmesine basabilecek kadar uzadığı zaman artık onu servisten aşağıdan almam gerekmediğini düşündüm. Apartmanımızda yan yana iki tane asansör var. Her ikimiz de farklı asansörlere bindik, yani yanında değildim ama korku duymasına gerek olmayacak kadar da yakındım. Önce 3. Kata çıktık ve asansörlerin kapısını açıp birbirimizi kontrol ettik, sonra 5. Katta durduk, sonra da 9.katta. Artık ondan sonra hiç durmadan bizim katımıza kadar çıktı Duru. Yapabildiğini görmek o kadar hoşuna gitti ki, zemin kata tekrar indik ve hiç durmadan bizim kata yeniden çıktık. İşte öğrenmişti.
Eğer ben ona o gün ‘Hadi kızım, korkacak ne var. Yap gitsin’ deseydim ve korkusuna anlayışla yaklaşmayarak ona göre büyük bir adım atmaya zorlasaydım, muhtemelen daha uzunca bir süre onu servisten almak zorunda kalacaktım. Egonuza bu tarz bir yaklaşım içinde olursanız değişim istediğiniz konularla ilgili daha hızlı bir yol kat edeceğinize eminim. Yaptığınız yayını yani inancınızı değiştirmeye ufak ufak başlayın. Ne kadar olduğuna siz karar verebilirsiniz ama değişimi başlatabilecek ve sizin inanabileceğiniz kadar büyük, korku duymanıza sebep olmayacak kadar küçük olsun.
Çünkü egonun var olan gerçekliği korumak için en önemli mekanizması korkudur, yani korku duymanıza sebep olacak düşüncelerin bir bir aklınıza gelmeye başlamasıdır. Bu durumda korkunuzu kabul edin ve o duyguya izin verin. Egonuza anlayışla yaklaşmak bile değişim sürecini hızlandıracaktır.
Bu arada, olası bir yanlış anlama için şunu söylemek istiyorum. Birkaç paragraf evvel egonun aldığımız kararların toplamı yani biz olduğunu söyledikten sonra şimdi sanki ayrı bir şeymiş gibi bahsediyorum. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu derseniz eğer, haklısınız aslında. Fakat değiştirmek istediğimiz konuda kendimizi ego ile özdeşleştirirsek değişimi gerçekleştirebileceğimize inanmıyoruz, bu yüzden o konularda ego ile özdeşleşmemek değişimi hızlandırıyor. Bazen ben bile şöyle söylüyorum: “Sen egon değilsin” ve aslında kastettiğim şu: “Sen sadece egon değilsin, sen aynı zamanda Tanrı’nın bu dünyadaki yansımasısın. Daha önce aldığın bir kararı değiştirip yeni bir gerçeklik yaratma gücün var”. Yoksa hayatınızda memnun olduğunuz alanlara ego gözlüğünden bakmaya devam etmenizde hiçbir sakınca yok 🙂