Geçen hafta Human Design konusuna devam edeceğimi söylemiştim ama şu an hepimizin çok daha önemli bir gündemi var ve o konu kesinlikle bekleyebilir. Bu hafta konumuz, ülkemizde yaşanan ve hepimizin içini daha fazla umutla dolduran Gezi Parkı Direnişi ile ilgili.
Direniş kelimesini kullanmamın tek sebebi, yaşanan olayların herkes tarafından Direniş olarak telaffuz edilmesinden kaynaklanıyor. Yoksa bence çok daha ileri bir anlamı var ve buna Direniş değil Dönüşüm demek daha uygun. Aynı bir tırtılın kozasından çıkıp kelebeğe dönüşmesi gibi.
Peki nasıl oldu da, ufacık başlayan bir protesto ülkenin genelini kapsayan çok etkili bir halk eylemine dönüştü? Daha önce de bu tür gösteriler ve protestolar defalarca yaşanmış ama bu denli etkin hale gelmemişti. Cevabı basit aslında, çünkü bu sefer evrensel işleyişle son derece uyumlu.
Hep diyoruz ya, hayatında bir değişiklik yapmak istiyorsan önce isteyeceksin, sonra olacağına inanacaksın yani odağın pozitifte olacak ve inancınla uygun eylemde bulunacaksın (Buradaki eylem kelimesi her iki anlama da çekilebilir tabi). Bir de flashback yapalım ve istek adımından önceye gidelim. İçimizde bir istek belirmesinin tek yolu da, yaşadığımız deneyimden memnun olmamak.
Hiçbir şeye tek bir olay sebep olmaz, olsa olsa bardağı taşıran son damla olur. Bu da o hesap işte. Öncesinde memnun olunmayan her durum, ‘ben aslında ne istiyorum?’ diye düşünülmesini sağladı ve vizyonun netleşmesine katkıda bulundu. Bu sayede güçlü bir istek oluşmaya başladı ve bardağı taşıran son damla ile birlikte bütün enerji istenen şeye odaklandı.
Bir şeye sadece karşı olmak ve direnmek istenen yaratımı sağlamaz.Yaratım için odağın pozitifte olması önemli. Diğerinin ne yapması gerektiğinden ziyade ‘ben ne istiyorum, benim vizyonum ne?’ diye düşünmek önemli. Zaten bu direnişe dönüşüm dememin sebebi de o.
Elbette, dışarıdan hiç kimsenin odağı pozitifte mi negatifte mi kesin olarak bilmek mümkün değil ama şu an pozitifte gibi duruyor çünkü herkesin tek bir söylemi var, hayatları ile ilgili her tür kararı özgürce alabilmek ve bunun için ne gerekiyorsa yapmak. Kimse başka bir şeyle ilgilenmiyor.
Zaten odağı pozitifte olmayan kişilerin bu kadar esprili bir yaklaşımları olması da mümkün değil. Sosyal medyadaki mizahi yorum ve ince espriler kahkahalarla gülmemi sağlıyor çoğu zaman. Eylem alanında bir kütüphane, bir sebze bahçesi, çevre bilinci, yoga saati, gülen yüzler, açık büfe, herkesin inancına saygı ve inanılmaz bir yardımlaşma var. Herkes olduğu yerden memnun ve keyifli. Odağı pozitifte olmayan kişilerin bunları yapabilmesi mümkün değil. Hiç kimse belli bir ideolojinin, fikrin ve inancın peşinden gitmiyor. Herkesin istediği tek şey kişisel hayatlarında özgürlük.
Bu süreç biraz çalkantılı bir süreç tabi ki. Bir dönem bitiyor, yeni bir dönem başlıyor. Taşlar yerinden oynadı ve şimdi yeniden inşa etme zamanı. İşte tam da bu zamanda en önemli şey odağı pozitifte tutmaya ve keyifli olmaya devam etmek. ‘Ben ne istiyorum, benim vizyonum ne, nasıl bir ülkede ve toplumda yaşamak beni mutlu eder’ diye düşünmek ve gülümsemeye devam etmek.
Taşlar yerinden oynadı bir kere, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Geleceğimizin nasıl olacağı ise, hepimizin şu anki enerjisine bağlı.
Eskiden etrafımdaki çoğu kişiden, ülkenin gidişatının kötü olduğu ile ilgili yorumlar duyardım ve her sefer şunu söylerdim: “Evrensel olarak hiçbir şeyin kötüye doğru gitmesi mümkün değil, herşey her zaman daha iyiye doğru gider”. Etrafımdakilerin pek inandığını zannetmiyorum.
Son olaylar ise bunun harika bir kanıtı oldu, şimdi herkes çok daha umutlu, kendi hayatının idaresini ele almak için çok daha kararlı ve güçlü. Çünkü evrensel açıdan herşey her zaman daha iyiye doğru gider
Sadece gülümsemek ve aynen yola devam etmek yeterli…