Geçen hafta yazı konularımı sizden gelen soru ve öneriler doğrultusunda şekillendirmek istediğimi yazmıştım. Bunun üzerine siz de soru ve önerilerinizi göndermişsiniz, teşekkür ederim. Bu hafta sevgili Şehnaz’ın sorusuyla başlamak istiyorum. Diğer konu önerilerini de önümüzdeki haftalarda ele alacağım. Bu arada yine sorunuz veya öneriniz olursa Sizden Gelenler Bölümü’ne yazmanızı rica ederim.
Sevgili Şehnaz’ın sorusunu Sizden Gelenler Bölümü’nde okuyabilirsiniz, yazının çok uzun olmaması adına buraya kopyalamadım. Kendisi yöneticisiyle yaşadığı bir sürtüşme sonucunda hissettiği rahatsızlıktan bahsetmiş.
Öncelikle şunu hatırlatmak istiyorum. Bizler yaşadığımız her deneyimi daha önce hayatla veya kendimizle ilgili aldığımız kararlar doğrultusunda yorumluyoruz. Altını çizmek istiyorum, hayatımıza çekiyoruz demiyorum, yorumluyoruz diyorum. Evet, hayatımıza çektiğimiz doğru ama burada asıl kritik nokta nasıl yorumladığımız. Çünkü aynı deneyim için, birisi ‘felaket’ derken diğeri ‘fırsat’ diyor.
Bu arada konu mankeni olan yönetici muhtemelen yorumlarını gayet tepkili bir şekilde yapmıştır. Yani 100 kişiye sorsanız, 99’u sert bir tepki verdiğini düşünür. Sonuçta toplumsal değerlendirmeler hepimizin hayata bakış açısını etkiliyor. Fakat burada önemli olan soru şu olmalı: “Benim düşüncem toplumun geneline uyduğu için haklı gibi duruyorum. Haklı olmayı mı tercih edeyim, mutlu olmayı mı?”
Eğer mutlu olmayı seçerseniz, bu deneyim ve yöneticiniz ile ilgili düşünceniz üzerinde çalışmaya başlayabilir ve yüzde 1’lik grubun içine girerek bundan sonraki deneyimlerinizi değiştirmeyi başarabilirsiniz. Zaten sizin içinizde tetiklenen bir düşünce olmasaydı, hiç kimse size hata yaptığınızı düşündüremez ve kendinizi suçlu hissettiremezdi. Eşim Mert, benim taksi şoförü gibi araba kullandığımı söyler. Ama ben iyi araba kullandığıma o kadar inanıyorum ki ‘Istanbul’da ancak böyle araba kullanırsan iyi olur’ der ve onun sözlerini gayet olumlu yorumlarım. Yüzde 99’a sorsanız, eşim beni eleştiriyor. Ama ben yüzde 1’in içindeyim ve gayet mutluyum:)
İki hafta evvel ‘Mesajınız Var’ diye bir yazı yayınlamıştım, orada da bahsetmiştim bundan. Yöneticiniz sizin kendinizle ilgili bir düşüncenizi fark etmenizi sağlayan bir elçi sadece.
Karşı karşıya konuşmadan ve size daha fazla soru soramadan yüzde yüz bilmem mümkün olmamakla beraber, tahmin ediyorum ki genel olarak ‘hata yapmakla ve hata yapmanın kötü olduğuyla’ ilgili düşünceleriniz var. Hata yapmanın kötü bir şey olduğunu düşünmeseydiniz, suçluluk hissetmez ve “hatasız kul olmaz” diyerek, yaptığınız iyi şeylere odaklanabilirdiniz.
Bu altyapıyı yaptıktan sonra, gelelim düşünceniz üzerinde nasıl çalışacağınıza.
Öncelikle yöneticiniz ile ilgili, iyi şeyler düşünmeye çalışmaya ÇALIŞMAYIN. Birisine bu kadar kızmışken ve öfkeliyken hiçbir düşünce üzerinde çalışma zamanı değil.
İlk adım, duygularımızı bastırmak yerine bir şekilde ifade etmek ve sistemimizden yani bedenimizden serbest bırakmak. En kolay çözüm, adama gidip bağırmak çağırmak ve bir yumruk atmak olabilirdi tabi ki ama bunun sizi hazır olmadığınız bir deneyimin içine sokma ihtimali olduğu için önerdiğim bir şey değil:) Başka bir yöntem bulmanız gerek; yalnızken bağırın çağırın, duygularınızı sansürsüzce yazın, koşuya çıkın, yastık yumruklayın, oturup ağlayın… Sizi rahatlatacak herhangi bir şey bulun.
Ben kafam bir şeye bozulduğunda, sahile inip yürüyüş yapıyorum genelde ve içimden ağlamak geliyorsa da kendimi tutmuyorum. Ancak ondan sonra olayın sadece benimle ilgili olduğunu hatırlıyor ve bakış açım üzerinde çalışmaya başlıyorum.
Bakış açınız üzerinde çalışmanın iki ayağı var; biri sinir olduğunuz kişinin değişmesi ile ilgili beklentinizi yumuşatmak ve hatta mümkünse değiştirmek. Bunun için önereceğim çok güzel bir çalışma var. Adı da THE WORK (ÇALIŞMA). Byron Katie tarafından yaratılmış. Önce durum ve kişi ile ilgili tüm duygu ve düşüncelerinizi kağıda döküyorsunuz ve bunu yaparken kendinizi kesinlikle sansürlemiyorsunuz. (Bunu yazmak bile duygularınızı ifade etmenizi sağlıyor) Sonra 4 soru sorarak yazdıklarınızı sorgulamaya başlıyorsunuz ve en sonunda bazı cümleleri ters çevirerek egzersizi bitiriyorsunuz.
Nasıl yapılacağını internette rahatlıkla bulabilirsiniz, aynı zamanda Byron Katie’nin Olanı Sevmek adında Türkçeye çevrilmiş kitabı da mevcut. Ondan da faydalanabilirsiniz. Birisine sinir oluyorsanız, The Work birebirdir:)
İki ayağı var demiştik; diğeri de içinizde tetiklenen kendinizle ilgili düşüncenizi fark etmek (yukarıda bahsettim, hata yapmakla ilgili olan) ve bu düşünceyi yakaladığınız an kendinize “bundan emin miyim?” diye sorarak hayatınızdaki başarılarla dolu anları kendinize hatırlatmak ve hata yapmanın öğrenmenin bir parçası olduğunu kabul etmek. Hatta bunları yazabilirsiniz de. En hızlı ve rahat yazarak çalışılır. Düşünceler çok kaygan olduğu için yazarak çok daha rahat odaklanabiliyor insan.
Hayatın içinde günlük eylemlerinizi yaparken, mesela bir şey hakkında yorum yaparken veya projenizi yürütürken, hata yapmama enerjisiyle hareket ettiğinizi yakaladığınız anda kendinizi durdurun ve her zamankinden farklı bir enerjiyle farklı bir şey yapmayı seçin. Sonra da kendinizi tebrik etmeyi ihmal etmeyin:)
İlk başlarda biraz zor gelmesi son derece normal, sonuçta yıllardır taşıdığınız bir düşünce alışkanlığı bu. Fakat zamanla otomatik pilota bağlamaya başlarsınız.
Bu kadar çok şey yazdığıma bakmayın, gözünüz korkmasın. Hayata bakış açımız sadece düşünce alışkanlıklarımızdan ibaret ve diğer alışkanlıkları değiştirmekten pek bir farkı yok aslında. Sadece üzerinde biraz çalışmak ve emek harcamak yeterli. İnanın, harcanan emeğin katbekat fazlası yol, su, elektrik olarak geri dönüyor. Tecrübeyle sabit:)
Bu haftalık bu kadar. Önümüzdeki hafta da sorularınız ve sizden gelen konu önerileriyle devam edeceğim. Bu arada sorularınız olursa Sizden Gelenler köşesine yazabilirsiniz.
Bu arada sevgili Şehnaz’a, bir çok kişinin yaşadığını bir durumu ele almamı sağladığı için teşekkürlerimi sunuyorum.
Sevgiyle…