İnsan olmanın hamurunda istek duymak var. Zaten bu sayede bilinç olarak gelişip büyüyoruz. Neye sahip olursak olalım, her zaman ulaşamadığımız hayaller olacak. Hani masalların sonu “İstediklerine kavuştular ve sonsuza dek mutlu yaşadılar” diye biter ya; belki de onu şöyle çevirmek lazım “İstediklerine kavuştular, bir süre çok mutlu yaşadılar, sonra sıkıldılar, yeni bir şey istediler ve isteklerine kavuşmak için yeni bir maceraya atıldılar”. Biliyorum, pek romantik olmadı.
Kendi hayatımızda atıldığımız maceralarda, korkularımızla ne kadar yüzleşmeyi göze aldığımız ve bu sayede kendimizi ne kadar dönüştürebildiğimiz yaşadığımız mutluluk ve tatmin derecesini belirliyor. Gerçek ödül isteğimizin gerçekleşmesi değil, o sırada bilincimizde yaşadığımız dönüşüm aslında. Bu dönüşümün önündeki en genel korkulardan birisi de başarısızlık korkusu. “Ya yapamazsam, ya istediğim olmazsa, ya rezil olursam…..”
Bir kere, denemeden bunu bilmek mümkün değil. İkincisi, ortada bir başarısızlık varsa dahi bunu başarıya çevirmek kişinin kendi elinde. Başarısızlıklar(!) ve yanlışlar(!) bizim en iyi yol göstericilerimiz. Başarısız olmayı göze alamadığımız sürece başarılı olma ihtimalimiz yok.
Ayrıca başarı veya başarısızlık tamamen zihnimizde yarattığımız bir kavram. Bizler başarıyı, belli bir zaman diliminde değerlendiriyoruz, geçmiş ve şu an arasında. Geleceği tahmin ederken de bütün korku ve endişelerimiz giriyor devreye ve o an kendimizi bir başarısızlık abidesi olarak görüyoruz. Halbuki hayat devam eden bir süreç. Şu an başarısızlık olarak gördüğümüz bir durum gelecekte bizim en büyük hediyemiz olabilir.
İşten çıkarıldığım zaman, bir yandan kendimi rahatlamış ve özgür hissediyordum ama bir yandan da acayip başarısız. Sonuçta istenmemiştim işte. Ben onları değil, onlar beni bırakmıştı. Ama bu deneyim beni o dönem çok istediğim bir şeye, çalışan olmaktan işveren olmaya taşımıştı.
Hadi beni geçtik, çok daha bilindik bir örneğe geçelim isterseniz. Levi’s kotlarının hikayesini bilirsiniz belki de. Levi Strauss altın bulma sevdasıyla yollara düşer ama bir türlü isteğini gerçekleştiremez. Alın size başka bir başarısızlık örneği daha. Ben tek değilim yani. Adam altın aramaya çıkmış ve bulamamış. Bu noktada bakıldığında başarısız mı, başarısız işte. Ama bu sayede aklına başka bir fikir gelir; madencilere çadır bezinden pantolonlar yapmaya başlar ve kendine yeni bir iş yaratır. Şu an Levi’s kot pantolonlarını duymayan yoktur herhalde.
Thomas Edison için, sonunda kurucuları arasına girdiği şirkette işçi olsaydı ampulü asla icat edemezdi derler. Ampulü bulmadan önce binlerce defa başarısızlığa uğramıştı. Eğer şirkette işçi olsaydı, bu kadar yanlış yaptı diye çoktan işten atılmıştı bile.
Sonuç olarak, başarı ve başarısızlık kavramları duruma nereden baktığınızla alakalı sadece. Başarısızlıklarınızı önünüzde engel olarak mı görüyorsunuz, yoksa yaşam yolculuğunuzdaki öğretmenler olarak mı?
Bir soru daha sormak istiyorum size :
Şu an içinde olduğunuz ve başarısızlık olarak gördüğünüz bir deneyimin, gelecekte sizi tam da isteğinize götürmeye aracı olduğundan %100 emin olsanız, yaşadığınız deneyimi hala başarısızlık olarak nitelendirir miydiniz?
Bu soruya verdiğiniz cevapla gelecekteki yaratımlarınızın yönünü değiştirebilirsiniz.
Sadece bakış açınızı değiştirmeniz yeterli.