Geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim. Her daim anda kalmak şart mı?
Bence şart değil, hatta mümkün bile olmadığını düşünüyorum. Yani kafayı sürekli anda kalmaya takmayın, zaten neyi takıntı haline getiriyorsak onu kendimizden uzaklaştırıyoruz. O yüzden her konuda olduğu gibi bu konuda da kendimize anlayışlı ve sevecen yaklaşmak olabilecek en ideal durum.
Zihnimiz her yeni bilgiyi değerlendiriyor, süzüyor ve organize ediyor. Bunu da geçmiş tecrübeleri tarayarak, gelecekteki olasılıkları hesaplayarak yapıyor ve bizler de yeni kararı/bilgiyi hücresel hafızamıza yerleştiriyoruz. Bu proses bir çok durumda bize hizmet ediyor. Araba kullanmayı öğrenmeye karar verdiniz diyelim. Geçmiş tecrübeleri taradınız, ailenizle yaptığınız keyifli araba yolculukları geldi aklınıza. Gelecek olasılıkları hesapladınız, kendinizi direksiyonun başında görebiliyorsunuz ve başladınız bir yakınınızdan veya bir hocadan öğrenmeye. Güzel ve keyifli bir şekilde öğreniyorsunuz.
Hatta evde otururken kendi kullandığınız arabayla çıkacağınız tatilleri düşünmeye başladınız ve bu sizi çok motive ediyor.Şimdi teknik olarak baktığınız zaman anda falan değilsiniz. Sonuçta evdesiniz ama ancak gelecekte gerçekleşebilecek bir araba yolculuğunuzu düşünüyorsunuz. Evinizde koltuğunuzda otururken düşündüğünüz şey aslında hiç de o ana ait olmayan bir şey. Fakat bu size hizmet eden bir anda olmama durumu. Zihninizin geçmişe gidip oradaki işe yarar bilgileri referans alması veya geleceğe gidip hayallerinizi şekillendirmesi harika bir işleyiş. Bu, isteklerimizi gerçekleştirmek için çok daha seri ve rahat hareket etmemizi sağlıyor.
Sorun olarak nitelendirdiğimiz deneyim, geçmişteki kararlarımızda bizi sınırlayan/kısıtlayan bir durum varsa ortaya çıkıyor. Eğer araba kullanmayı öğrenemeye karar verdiğinizde zihniniz geçmişte yaşadığınız bir araba kazasını referans alıp gelecekte de böyle senaryolar yaşanma ihtimalinin üzerinde durmaya başlıyorsa, bilin ki anda/şimdide olmak gerçekten de yapabileceğiniz en iyi şey.
Çünkü geçmişteki araba kazası geçmişte kaldı, geleceği de siz şu anki düşüncelerinizle yarattığınız için kafanızdaki olası senaryo henüz yaşanmadı. Şu anda sadece araba kullanmayı öğrenmeye karar vermiş siz varsınız ve şu anınızı geçmişin kısıtlayıcı etkisi olmadan da yaşama özgürlüğüne sahipsiniz. Anda kalarak, geleceğinizi tam da istediğiniz gibi yaratabilirsiniz.
Lao Tzu’nun bir sözü vardır, bilirsiniz belki: “Eğer depresyondaysanız, geçmişte yaşıyorsunuz. Eğer endişeliyseniz, gelecekte yaşıyorsunuz. Eğer kendinizle barış içindeyseniz, şu anda yaşıyorsunuz”
İşte tam da bahsettiğim şey bu. İsteğinizle, hayatınızla ilgili keyifli duygular içindeyseniz nerede olduğunuzu irdelemenin bir önemi yok. Zaten akıştasınızdır ve ne istiyorsanız yaratılıyordur. Ama negatif duygular deneyimlemeye başladıysanız, anda kalmanın üzerinde çalışmanın kesinlikle zamanıdır. Negatif duygu ve düşünceleri yargılamadan içinde olduğunuz ana geri döndüğünüzde, sizi endişelendiren her ne varsa onunla ilgili çözümü çok daha rahat bir şekilde görebilirsiniz.
Zaten çoğumuzun zihninin ürettiği düşünceler ağırlıklı olarak endişeli düşünceler olduğu için, anda kalarak hem bir çok duruma daha rahat çözüm bulabiliyoruz hem de bence bu dünyadaki en önemli şey olan iç huzurumuza sahip olabiliyoruz.
Anda değilsek içinde olduğumuz bir çok deneyim bize göre ‘sorun’, oysa anda kaldığımızda sorun diye nitelendirdiğimiz her deneyim aslında sadece ‘durum’.
Hepimizin geçmişinde biriktirdiği bir çok negatif duygu olabilir, son derece normal. Hepimiz insanız ve hayatın içinde bir çok deneyim yaşıyoruz. Bu sırada yaşadığımız duyguların bir kısmını bastırıyoruz, bir kısmını ifade ediyoruz. Bazen duygularımızı bastırmak bir açıdan işimize yarıyor olabilir ama sonrasında o duyguları sürekli taşıyor olmak anda kalmamızın önündeki en büyük engel bence. Çünkü biz anı yaşamaya çalıştıkça geçmişte yüzleşmediğimiz konulardan oluşan bir plak arka planda devamlı dönüp duruyor. Zamanında ifade edemediğimiz duygular, söyleyemediğimiz sözler, atmadığımız adımlar, affedemediğimiz insanlar…
Hani hep denir ya geçmişinizle barışın veya affedin diye. Burada bahsedilen şey; yaşadığınız negatif duygunun aslında tamamen sizinle alakalı olduğunu farkedip sorumluluğunu almak, deneyimlerinize farklı bir bakış açısıyla bakıp onları kabul etmek ve içinizdeki negatif duyguyu serbest bırakmak. Yoksa birisi geldi sizi üzdü, siz de büyüklük gösterip onu bağışlayın anlamında DEĞİL. Zaten bu şekilde baktığınız zaman birini bağışlayacaksınız, diğer gelip sizi üzecek.
Çünkü siz izin vermeden kimsenin sizi üzmesi mümkün değil. Aynen Eckhart Tolle’ün dediği gibi: “Affetmek, aslında affedilecek bir şey olmadığını fark etmektir”. Son derece ironik ve gerçek.
Hayatınızda anda kalma sürelerini arttırmak için, bastırmış olduğunuz duyguların serbest bırakılmasının ve geçmiş deneyimlerinize farklı bir bakış açısıyla bakıp onları olduğu gibi kabul edip sevmenizin öneminin altını bir kere daha çizmek istiyorum. Bu konuda bana nefes çalışmaları çok yardımcı oldu. Siz istediğiniz yöntemi deneyebilirsiniz. Hatta hiçbir yöntem
kullanmadan sadece o konuyla ilgili fikrinizi değiştirerek de yapabilirsiniz.
Her zaman söylediğim gibi, sonuçta kendi hayatınızın patronu sizsiniz.
Haftaya, kararlarımızı anda kalarak almanın rahatlığından bahsetmek istiyorum.
Haftaya kadar yine anı yaşayın diyorum, Carpe Diem…